Araf'atı
ayrıldık.
ayrıldıkça etrafa dağıldık el,kol demeden karşımıza çıkan her insan, bir tekme daha vuruyordu parçalarımıza böylece alıştık muhtaç olmadan eksiklerimizle yaşamaya... etrafımızda ki onca insanın, bir insan etmediğini anladık. yara aldık, yara aldığımızla kaldık... toplanmamız için el uzatanlara yüz çevirdik. bölünerek çoğalmaya inandık inandıkça gasp ettiler düşünce özgürlüğümüzü. parmaklarını parmaklarımız arasından aldılar, böylece yeni doğmuş bir çocuğun yürümeye çalışması gibi yalpalandık.. "vücudumuzda söz kesikleri, dudaklarımızda sus..." kimse zorla gönderilmedi anne rahmine ve oradan dünyaya... şimdi hatırlamasakta, anne rahminde de bizim elimizdeydi her şey. karında ki kordonu boğazımıza dolamakta, çekmecede duran ipi boyna geçirmekte... "ne çok severdiniz oysa, onsuz yaşayamam lafını..." sizin duygularınızı pazarladığınız sokaklarda, yeri geldi devrim diye bağırdık. yeri geldi devrildiğimizle kaldık... oysa siz yeni neslin, dikiş tutmaz insanları hep farklı olmaya çalıştınız. devrildiğinizle bile kalmadınız. ya da, devrildiğinizde bile, kalmadınız... biz eski kafadarlar, özgürlük diye bir şeye takıldık gidiyoruz. oysa sizin bulunduğunuz bir yerde, özgür olmayı beklemek bir paradokstur. size rağmen, her şeye rağmen, takılmış gidiyoruz yine. üstümüz başımız kir, ekmeğimiz kan.. devir, umut devridir. bekliyoruz, "unut" devrini... takıldık takılmasına da, "biz hem dönülmez bir yol, hem çıkmaz bir sokaktayız." Onur Budak |