Denizle Giden
Bu son.
Son yaz, son bahar... Ne kaldı ikimizden şimdi? Sen gittin, nasıl desem, yaz bitti hiç sonbahar olmadan kışa girdik söyle nasıl alışılır birden bu soğuğa? sen de bilmiyorsun... Ne kaldı sahi, gittiğin an duran, hep gittiğin zamanı gösterecek bir kol saati, tüm şehir öyle koksun diye, gözyaşlarıyla oluşmuş bir ırmağı boylayan parfüm şişesi... küt kesilmiş bir saç, küt diye kesilen bir film, bir hikaye, yarım ve bir şarkı, hangi şarkı? kırlarda özgürlüğü mırıldayan, avuçlarına kapattığın bir kelebeğin çığlığı, avuçlarında özgür hisseden bir kelebeğin vızıltısı, sahi ses çıkarır mı kelebekler? kaç gündür bir kelebeğin ömrü? bu kadar mı kısaydı bu kadar mı zorluydu bu kadar mı dikti yokuşların... Ne kalabilirdi ikimizden? kenarları dikenli tellerle çevrilmiş dudaklar, kenarları panjurla saklanmış hani şu meşhur panjurlar, hangi renkti? değil pembe. mavi panjurlar... İkimizden diyorum, saklandık şimdi eski oyunlarda olduğu gibi açtım avucumu, oynayanlar kaleye mumları dikti avucum kapandı, yandı mum, yaktı avuçlarımı avuçlarım avuçlarım ne yaparım şimdi ben bu avuçları... Sen, ah... güzel kadınlar ve aşklar varmış, öğrettin bana... Bu son sonbahar... şimdi kim çıksa karşıma, kim uzatsa ellerini, parmak izi bulaşmasın diye geri çekilirim öyle güzel izler bıraktın ki üzerimde, silinmez, kazınmaz, atılmaz... Bu son son mavi, son aşk, son deniz, son gelen çünkü artık, "burada denizle gelen, denizle gitti akan gözyaşlarımdan oluşan..." Onur Budak |