Ankaraya...Her damlasına bir özlemin refakati dokunmuş Sinmiş hayallere istemeye istemeye düşen Teknesinde kaderyoğun yağmurlarından habersiz Islak umutlar yoğuran ana gibi sessiz Bir şehir…biraz kimsesiz. Hayat değil, insanlar yaşanılası demişti Ak yüzüne ak perçeminin sırrı vuran bilge Ve insan kendisi kadar değilmiş sadece Kalabalıktan ziyade bir sesin Kurtuluş’u Bendimi yıktığında bir gece. Karanfil’li hüzünlerde masumlaşan Bazen hırçınlaşan gelecek günlerin kararlılığı Mutluluk hakkının doğduğu Çoğu zaman beklenen ama gidilmeyen noktanın Arkasında sebepsiz bir korkunun vurgusu, Zemheri ıssızlığının ayaz buğusunda kaldırımların kurşuni çocukluğu. Ve alışkanlığı Yalnızlığı arşınlamış parke ağızlarının; “Ankara’nın hep, başka üşütür soğukluğu…” Tan doğanda şavkı vuran sözlerin yemenisinde Yalın üsluplu birkaç adım arzusunun İnceltilen hayatlara dönüşümünde yekpareliğini yitirmiş histi Adı koyulamayan bütün zorluklar Ve her biri birer hiçti aslında Sevgiyi bilmenin yaşlanmışlığında. İstenmeyenin istenebildiği Ya da istenmek zorunda kalınanın istenilen addedildiği koca bir tepeden Yıllanmış sorguların gizlediği yüz hikâyelerinin Buruk ana fikirlerine çalan kırılgan ezberlerinden Yorgun menziller tüner şakaklarıma Bu şehrin isli gölgelerinden… 14.07.2012 |