YOKLUĞUNA YOKSUN...Direnişim, Meskensizliğe kaptırılan bir düş yalpasının kuytusundaydı, Zemherinin mihengine dayanan dizelerimin kundağında can izlerim… Selamın bilindi firakının alazı, Karanın aç gözlerini kucaklayan bir coğrafyada, gecelerce kelamın. Çoktan ve azdan habersiz an savurganlığında Yalnızlık doyuran bir mevsimdi sokakları, Aklandıkça yazgıma uzanan Bir sevdadan bin zamanın şakakları. Siyahın hükümsüzlüğüne aşktı adanışı adının En asil kelimelerimin sunağı. Yoktun sen; Yokluğa atılan düğümsüz bir kemendin ıslığıydı Adımlarımın çığlığı; Üç vakte düşen hüzün telvesi Ve çift yapraklı papatya fallarında yinelenen yanılgı… Bâb-ı aşka sürülen yüzlerce müptelaydı çizgilerim Gitmenin buyruğuna oyalı sabahlarda gül duasına; Ve sam’larına durdukça yüzüm Yoktun… Vuruldukça son sözüm… Yoksun sen; Yırtılır en zayıf yerinden Saati gece yarısını vuracak bir masalda Yüreğime giyindiğim suretin. Ellerini sitemkâr bir baharın ellerine verdim Şimdi, kırık bir fotoğraf hikâyesidir gözlerin. Çiçeklerini sür toprağımdan Zamanın azatlığından renkler seç kadrine, Bütün mavilerini toplayıp ömrümden Haydi çık şiirimden !... 03.04.2012 |