Issız Yas
sıcaktı
ayaklarımda bozuk asfaltın yaz şefkati bacağımda çocuk slipli donu ayaklarımda ufacık şıpıdık naylon terlikler ellerimi ikindi güneşine uzatmışım sanki... yaprakların arasında aradığım neydi ki öpünce yüzünde dudağım kaymıştı ya o kızın yüzü ay ışığına benzerdi çiş kardeş olmuştuk saç kardeş olmuştuk bir yerimizi kanatmaya cesaretimiz yoktu... kedim tekir’in uykusuna özenirken çocukluk yasaklarım zeytin tokaçlarındandı sazım yola bakan balkondan çığırdığım ilk türkülerimde adın gizliydi ben bile sonradan anladım... erken öğrendim akşam baskınlarından kurtulmayı kapıcının kızındaydı aklım ya yeni dünyaların altında inşaata gelen küvetlerin içinde en çocukçasıyla ilan-ı aşkların yeni bir dil yaratmanın mutluluğuyla başlamıştım o yıl okula sıkılmayı tanımak ve çiş tutmaktı hayatımın yenileri... kirli turunculuğuyla batan gün kaba melankolikliğiyle pencerelerde ev içlerinde sokak çöplüklerinin ekşimtrak kokusu terli ve yoğun yorgunluğumla düşsüzdüm üstelik yaz bitmiş okul başlamıştı birlikte sokaksız bir pazar günü geçirmiştik yağmurlar başlamamıştı hiçbir yere gitmek istememekti sevmenin anlamı... sessizlikle gelen can bıkkınlığı ıpılık lodoslu hüzünlere de alıştık artık bu dostane sitemleri bile unutturan incelikte örselenmiş kış yalnızlıklarını arar olduk içimizdeki ıssız yas dışımızda gürül gürül bir oyuna dönüşüyor ya görmezden gelinmiş yangın sonu yankıları bunlar ömrümüzü tekrara düşüren yabancılaşmanın acemi artistlikleri... gel diyorum artık altı yaşındayım hâlâ... kağan işçen... |