Ayrılığın Anatomisi
l
Ayrılık neydi satırlardaki? Bir kaldırım taşının diğerlerinden kopması gibi bir şeydi, Ayrılık tamamen yalnızdı, Ayrı’ydı… Cümlelerde bile yalnızdı, Kelimenin orta yerinden kopmuş harf gibiydi, Sessizdi, Yalnız’dı… Dün’dü, Bugün olamayan bir gün’dü! Geleceği de yoktu, Geçmişin bir yerinde çakılı kalmıştı… Ayrılık yazılmazdı aslında, Yazmak sağır bir melodi kadar sessiz kalırdı, Bağırmak gerekirdi belki de, Bağırıp fırlamak satır aralarından. Yaşayan bilirdi çünkü, Bir de yaşatan! Tıkanık bir nefes gibiydi gecenin koynunda, Gitmiyor işte, ilerlemiyordu sıradaki nefesler… ll Bu Ayrılık; beni bile aştı, Farkında mısın? Anlatamıyorum… Biz bence boyumuzdan büyük ayrıldık, Gidip, gelseydin olmaz mıydı? Giderken, gelmeyeceğini bilmiyordum hiç, Bu bilinmezlikle hala bekliyorum. Ayrılığı yazamıyorum çünkü, Yaşamadım sayıyorum… Ben senden hiç ayrılmadım ki, Hiç bitiremedim cümlelerimi, Noktalayamadım. Ayrılan bu kadar bekler mi? lll Ayrılık ıslaktı biraz, Nisan yağmurları kadar, Sessiz ve huzursuz akardı gözlerden, Ayrılık Yaş’tı… Ayrılık, Barış’ın kapısında beklerdi, Başı önüne eğik, elleri önünde kenetlenmiş, Parmakları birbirine geçmiş, Affedilmeyi beklerdi… Ayrılık; küstahtı, Hem seni kendinden ayırır, hem de bekletirdi. En çok ağrıydı, Yeri belli olan boş yüreklerde… lV Ayrılık, yalnızlıktan sonra unutulmaktı, Hep bir tarafın unutamama ihtimalinin ne kadar az olduğu, Hesapların tutamadığı, Yeminlerin unutulduğu, Sonsuz bir boşluk, Bir uçurum, Tek hücreli/k yalnızlık… Görünmediği kadar çok, Az göründüğü kadar fazla, Uçurumun başında bekleyen kuş kadar özgür, Ama uçamaz, Uçmaz! Bekleyen, bekleten Bir kimsesizlik! Yirmi Haziran İki Bin On İki 00:25 Nevin Akbulut |