BİR ÂSIM NUTKUŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Şehitlerimiz anısına...
Diril ey nesil Köhne tarihe bir müjde düşsün varlığınla Sür atlarını dörtnala hudud boylarına Sen yedi iklimin beklediği kutlu nefer Sefer eyle, Gönül diyârından, ruh iklimine. Ecdada ettiğin ahde, Şimdi bir vefa göster. Peygamberin ardından yürü, elinde sancak “Bedir”de doğan ay, Bu mülk-i İslam’da batmayacak. Hamza koşumlu yiğitler, önünde serden geçsin, Ali, kılıcını senin kınından çeksin. Ömer ol, adaletin mazluma güç olsun Edebin Osman’dan gelsin, ruhuna derc olsun Sadık ol, Ebu Bekir gibi, yoldaş ol Peygambere. Uğruna ölmek var, dirilip dirilip bin kere. Türk burçlarında doğarken İslam Künyene düştü “bu millet kahraman” Ey Selahattin-i Eyyûbi’lerin bayraktarı Osman’ın, Orhan’ın yadigârı Yıldırım’ın, Fatih’in, Yavuz’un ümid-i enzârı Diril şimdi kendi küllerinden, Bir bahçe yeşert kendi güllerinden. Ne olur, mahşerden evvel Şafaklarla gel, baharlarla gel, Geceyi bırak, neharlarla gel. Uzak bir yâd ile andığın ecdada Hafızan bugün ne kadar yabancı. Ufuklarda tüllenen, Kahraman bekleyen mazlumların âhı. Senden bir işaret, bir şahlanış ey nesil… Kır gaflet zincirini, gör ki bunlar yalan değil. Durma gerisinde o şanlı tarihin, Yaz, kaldığı yerden o müjdeli mertebeyi Yaz, atandan devraldığın destansı karakteri. Kutlu vakitlerin şehrâyinlerini hayalle bir kez, Nerde, edvara ad koyan atandan aldığın ders? Mücrim gibi saklanma duvarlar ardına, Altında kalmak var. Başında taşıyamadığın her dava Boynuna vebal, mahşerde harr. Uyup namerde, Üzme vatanı kefen eyleyenleri, Mevzilerde sâlâsı okunan yiğitleri. Bayrak bayrak akan kanda diril yeniden Ötelerde ümit ümit büyüyen sen, Gözü sende, gönlü sendeyken ehl-i cennetin. Kuşat cihanı iman ile vatana bergüzar ol, Şehitler yurdunda ey nesil al al gülizar ol. Sen ki koca bir çınarın son sürgünü Ağaç yaşamaz unutma, kurursa kökü. Dallarına su yürüyen ağaç, heybetli görünür; Olursa dalı gür, yaprağı gür. Başı göğe erer, çorak değilse toprağı Devrilir mi ağaç, dökülmekle yaprağı? Sen dalına tutunmazsan, kuruyup sararmak var Rüzgârın önünde, sade oynaşmak var. Âlimlerin önünde diz kır, Rahlen tozlu, kitabın boyun bükmüş, Kalemin suskun yıllardır. Hattatın nakşında “he”nin gözü yaşlı “Vav” iki büklüm yollarında. “Hu” nidasına bir ses ver “Allah” aşkına. Esma ile mücella bir nesildir beklenen Soy atlarla geldikleri yurdu İlmek ilmek işleyen. Asrın ilminde adın, fezalara yazılsın Ey nesil, gör içindeki cevheri Gör ki âlemler, sana nazar kılsın. Sanma ki aşağısın, bayağısın, barbarsın, Sana hayali yetişemeyenler Ancak çamur atsın. Bir cennet kadar güzel şu vatan Senin omzunda yükselecek Senin avazınla okunacak ezanlar, Kuranlar, Bayrak, ellerine yakışacak; Başı dik, rüzgârında mesut. Bu yurdun dağlarında ses ses Demiri döven çekiçler yankılanacak. Sıyır üzerinden şu uğursuz gafleti, artık yeter! Geçip gidiyor önünden Sana yurdu emanet edenler. Şimdi ey nesil! Aslına dön, aydınlığı kucakla! Uzat gözlerini, öpsün ecdâdın iftiharla. |