İSTANBUL’DA DURGUN SAATLER
oniki.ellibeş
bugün ilk cinayetlerimi işledim ve her şey bitti ki durgun saatlerin dahi günde iki kez doğruyu gösterdiği bir çağdı bizimkisi sevda sözcüğü icat edildiği an tüketilmişti sözgelimi sahi istanbul kendi çocuklarının kalbini söküp yemiş bir cani miydi ya da bu inde zaman iki kere vurgun yemiş bir ermiş miydi bilemedik hiç yalanım varsa nasip olmasın / bir kez daha ölmek… onbir.elli her şeyin bitmesi için ilk kez öldüğümü kurmam yetmişti yalanım varsa bir kez daha öldürün beni ki şu rezil saatler tanrım ne kadar da gerçekçiydi yalanım varsa durmayın hadi parçalayın kalbimi bulutlardı yürüyen avuçlarımda gökyüzünden çok daha yeşil bir hikâyeydi banknotlar konuşurken düşler susmuş muydu sahi kasıklardan güç bulan mahrem iniltiler denli ucuz ve adiyken suçun rengi dalgakıranlara doluşan bol âşıklar çiziktirmiştik –birbirinden yeni ama durmayacak durulmayacaktı istanbul son âşığı da yok etmeye yeminli bebek yüzlü bir katildi –elleri hünerli yalanım varsa oyun gözlerimi saatler durgun saatler öfkeliydi ne eriyip genleşmek vardı şimdi ne de doğru yolu göstermek iki kere vurgun zamana ki köprü korkuluklarından ve bariyerlerden aşarak durgunluğa yazgılı bir çağda zamanı dondurmaya çalışmak boşlukta kürek çekmekten ibaretti elbet onca asrın mirasını hiçe sayarak ki sözüm söz yalanım varsa ikiye bölün beni henüz ölmüş henüz öldürmüştüm kendimi durmayacak durulmayacaktı istanbul son anakarayı da keşfetmeye yeminli bir eski zaman gezginiydi / pusulası saatlerin katline meyilli… on.kırkbeş yalanım varsa iki kere vurun beni son toprak parçasını da yutuncaya dek durmayacak durulmayacaktı istanbul göğü de yutmaya iştahlı bir canavar gibi büyüdükçe büyüyecekti bu yüzden ölmüş bu yüzden öldürmüştüm işte ve bu yüzden durgundu bütün saatler hissedemesin diye kimsecikler / yükselişin rüsva ezgisini… dokuz.kırk ki sahi içimizden taşan gökdelenlerin yaydığı o tuhaf korku ve gündüz vakti ruhumuzdan çalınan o küflü yaşam onuru muydu yer değiştiren yeşil banknotlarla bilemedik hiç çürürken in yalnızdık milyonlar içinde yalanım yok varsa hadi durmayın çarmıha gerin beni ürkmesek radyasyonun şiddetinden biteviye gülümserdik ki sonunda mutluluğa varacağımıza inansak mutlaka giderdik yalanım yok varsa ayırın bedenimden kellemi henüz on sekizinde yanakları al al nazenin orospular ve yirmisinde dev militanlardık –elleri orak çekiçli sahi tanrım bu inde yaşam nerede başlar nerede biterdi saatlerin durgunluğa ayarlandığı yitik bir çağda ya da solunan her nefese ille de yaşam mı denirdi bilemedik hiç yalanım yok varsa durmayın hadi atomlarıma ayırın beni ama ille de yaşam diyeceksek bu sefilliğin adına hadi devam edin ayaklar altına alın çiğneyin beni ki temizleyebilsin içimizi son kez yükselirken in timsahları imrendiren / kirli gözyaşlarımız… sekiz.otuzbeş sayın ki sahnelenen tek kişilik bir gösteriydi ve önüm-arkam sağım-solum cinayetti bir ölü çok ölü pandomimciydim ben ölen geçirince boynuna hayali ilmiği yalanım varsa çekin tetiği ve garantileyin katlimi sevdaydı avuçlarımda yaşam bulan boşluk / öpüp koklamaya kimselerin tenezzül etmediği… yedi.otuz bugün ilk kez öldüm ve her şey bitti yalanım varsa kendi kusmuğumda boğun beni cinayeti gördüm üç üç bıçaktı üç üç kördüğüm ben öldüm bir aşağılık yansımaydı gördüğüm ve ben öldürdüm iki kez vurdum doğruyu saatlerle ikisinde de kalbinden önce dekor sonra figürandı istanbul ki sahi inde aynalar aynası kozmopolit kahraman kesilen yahut yaralı hisarlar içinde evcil orangutan besleyen bir kentsoylunun servet eğrisine göre neydi ki yaşam arz-talep meselesi belki sevgili üst sınıfların bol kolestrollü şık giyimli düş tüccarları ve onların fiyat farklılaştırmalarına karşı korunaklı uzun bacaklı cici kadınları yalanım yok varsa iki kere manipüle edin beni öldüm ve öldürdüm durmayacak durulmayacaktı çünkü istanbul son alt sınıf âdemi de yoldan çıkarmaya yeminli bir iblisti / banknotu secdesinden bin kat değerli... altı.yirmibeş yalanım varsa diri diri gömün beni bir ben değildim düşbozumcu oysa her şey olabilme ihtimalimim halen bakiydi ama anca ucuz bir filmde repliğini unutmuş acemi bir kurye ya da rüya içinde rüya görmeyi ihbar sanan sıradan bir hafiye olabilmiştim sadece ki otoyollarda ve köprülerde statikleşen iç organları yenmiş bir trafiğin ve kaldırımlarda ve geçitlerde hissizleşen çift boyutlu çok oyuklu kitch heykellerin arasından geçmiştim ölerek ve öldürerek sırf erişebilsin diye in ölümcül kızgın kızıl durgunluğuna / iki kere vurgun saatlerin… beş.yirmi bugün işlendi ben işledim ilk ölümümdü ilk cinayetim saatleri mimledim saatleri fişledim durdu zaman durdu dünya iki kurşun sıktım iki gözyaşı ilki akrebe ikincisi yelkovana yalanım yok durdu kalbim durdu dünya bir esrik istanbuldum eskimiştim önce öldüm / sonra öldürdüm… dört.onbeş elbette durmayacak durulmayacaktı istanbul son evreni de yutmaya yeminli bir kara delikti –varlığı şüpheli ki saatler durgundu saatler ikircikli bir zelzele telaşı tamamlamıştı inin buruk ezgisini –notaları dikenli yalanım varsa durmayın hadi tek kaşık suda boğun beni iki kere vurulmuş iki kere vurmuştum saatleri istanbul şahitti bir yanım hep çocuktu inletirken hırçın sloganlar inküreyi yalanım yok varsa durmayın çekin hadi şahdamarıma paslı jiletlerinizi avuçlarımda sevda büyüttüm diye iki kere suçlayın iki kere ateşe atın beni bir kere daha konuşturun banknotlardan inşa ettiğiniz yapay adaletinizi durmayacak durulmayacaktı çünkü istanbul ezip geçene kadar / sevda yoksunu tektip teksesliliğinizi... üç.on sahi salt bedenlerin hükmettiği şuh bir in miydi istanbul yoksa fikirler de en az bedenler kadar değerli miydi bilemedik hiç sadece iz sürdük ve gerektiğinde sömürdük saatler durgundu saatler vurgun istim üstündeydi in yalanım varsa durmayın sökün dişlerimi tek tek öptüm ve öldürdüm inin bütün frengili fahişelerini yalanım varsa durmayın yüzün derimi tek tek öptüm ve öldürdüm inin bütün yakası karanfilli pezevenklerini durmayacak durulmayacaktı çünkü istanbul son hazineyi de bulmaya yeminli kötürüm bir haramiydi / haritası iki kere durgun saatlere ipotekli… iki.sıfırbeş yalanım varsa hadi durmayın yakın beni öldüm ve öldürdüm sevda yoksunu bir çağdı soyuttu sığdı istanbuldu adım ilah saydıkları için yeşil banknotları bir bir gömdüm bütün hayasız ruhları insana doydu mezarlıklarım iki kere vurdum saatleri zamanı durdurdum hadi durmayın haykırın / ben adi bir günahkârım… çiftsıfır.çiftsıfır yalanım yok varsa iki kere hançerleyin iki kere kurşuna dizin beni bir kez daha ölüp bir kez daha öldürecektim elbet vurduktan sonra dört sıfırı / iki kere durgun saatler… |