Şems’ten Mevlana’ya esen bir rüzgâr hayatımız [Özgürlük güvercinleri dökülür tespih tanelerinden, Sonsuzluğu yudumlarken hıra dağı boyunda adamlardan İplere ilk merhaba diyen Hubeyb’ide an Kuytularda kalmasın yaşadığın zaman, Şimdi geçemiyoruz ırmakları diz boyu kan Kuşlar yağmurları toplarken bir sabah avucumda Şehrin putlarını kovaladım durdum kaybolan anılarda Hiç değişmedi seccadem serdim suların üstüne, Bin kartal başıyla yıldızlar çarparken hüznüme. Gün silkeleyip üstünden denize atarken dağları Hayatımız Şems’ten Mevlana’ya esen bir rüzgâr Kadırgaları geçirirken bir iğne deliğinden kavgamız, Mavi gökyüzünde Ebabil Sırat’a bakan gözlerimiz. Kendi boynumu infaz ederken bir Ulubatlı hasan yalnızlığında Korkaklığın yabancısıyım akrepler büyürken şehrin gözlerinde, Eşkıyadır kendime uykularım akvaryumdan çıkmayan akıllarda Duvarlara yolculuk alnımda çatlayan damarların kıyısından. Sular uyandı, güneşi tartan terazilerde yürek Bayezıd- ı Bistam Sonsuzluk mavi bir tülbent, ölüm gürül, gürül akan bir ırmak, Cemre burcundayız muhabbet otağı düşmek istediğimiz yer Aklın bükülmüş duvarlarından geçiyoruz Mansur adına. Gökte uçan kuş kıskanır elbet burağı, ya üstündeki yolcu. Var mıdır ondan avare dudak, gönülde başka ateş, Heyhat, ondan ayrı kalmak maskaralıktır evvel ve ahir, Yürüyoruz yol Muhammed’e ne varsa aşka dair. 18 EKİM 2007 İSTANBUL |
eyvallah can...
yüreğine sağlık, kutlarım...
selam ve saygı ile...