Kalk gidelim deyince yerinden kalkmıyor dağlarHey İstanbul uyan artık mahmur uykularından, İçimde besteleri kurşunlanmış türkülerle sana geliyorum, Esrarından arşa değen yerlere mi çıkıp ikamet edeyim Yoksa sefere çıkmış her gemiye bu miraçtır deyip mi bineyim. Kalkıp göç eylemezken başımızdan Dişleri sökülmüş eylül sabahı, Urganda boynu kırılanlara selam olsun Hubeyb’den İşkencede ölenler selam size, Yasir’den, Sümeyye’den Şarapnel parçasıyla havaya uçan er selam sana Şamil’den Ruz-i mahşere mi kalsın feryadı Bilal-i Habeş’in Ufuklarda gördüğüm şimşekler ruhumu kırbaçlarken, Öksüz bir hasret kayserlerden kurtarıp haşyetini Mekke Medine kokularıyla içime iliştirirken, Gel ey sultan-ül enbiya çölde ayak bastığın yerleri öpeyim. Ağ örmeyi unuttu artık mağara önlerinde örümcekler Kalk gidelim deyince yerinden kalkmıyor dağlar, Ayaklarım diz boyu kan, hala masum sırtlanlar, Dil buhranda, kulakta pas, gözler ölüme sağır, Yetiş ceddim, Çanakkale’deyim, Niğbolu, Gelibolu’dayım Son tabya düşmek üzre, Arzın merkezine seyahat başlamadan önce, Sükûta makber, başkaldırı atları payansız, yürek eczasız Alnımın ortasında açılan bir gökyüzü düşün, Havalansın ebabiller Her taraf ebrehe dolu, her taraf fil ordusu. |
yahut itinayla kopup gelmiş gibi durduğu yerden sayfa sayfa
hayran olmamak elde değil
muhteşem bir ziyafet şiirleriniz
çok saygımla...