Ateşleri üşütmeyelim yeter.
Ateşleri üşütmeyelim yeter.
Gökyüzü mavisine Yapıştırılmış gibiydi martılar İhtilal görmüş bir akşam vuslatı, Dökülüyordu Marmara’ya, Evlere çekiliyorduk eski otobüslerin içinde, Mülteci bir yalnızlığı iade edip Geçmiş zaman kiplerine, Gece ışığını kesiyor saçlarımızdan, Daha da siyah sakalımız, Kov beni diyorum ey fecri hayal Kov beni çocukluğumun mavi cennetinden Fiyakalı fotoğrafları çıkarıp albümlerden Basmakalıp ciltlerden hüznümü, İkinci bahar beklemiyorum Bedenimi eskiten Eskici mevsimlerden, İmgelerle yaşıyoruz mahşeri Akrep çukurunda ararken beynimizi, Zaman dudaklarımıza sıkıştırılmış bir tabut, Kefen yok, İçinde upuzun yatan kar gülleri Anlatması kolay değil Yunus dilinden şiirleri Yıldızları fakir bir akşam Dökerken üstümüze gürültüleri Kalk gidelim yağmur ıslatmadan caddeleri, Gök üstümüze dökmeden taze ölüleri Oturup evlerin bacalarını koruyalım yıldırımlardan Asmaların pirlere üzüm verdiği zamanlarda, Hasan Hüseyin’e cennet meyveleri ikram ettiğinde Cebrail Tüm melekler siyah bir çul giymişlerdi hani, Üstündeki gömleğini bir fakire verip Siyah bir çul giyince üstüne Ebubekir… Süt yerine kan akarken bebeklerin dudaklarındaki susuzluğa Ah kerbela… Bela mı bela, gitti canlar canı, gönüller sultanı, Gayrı dayanamam cellâtların ayaklarına kaldırım taşı olmaktan, Uzatıp boynumu pamuktan ipliklere pasaport alamam bedenime, Deliksiz uykularından uyan koş pencereye bak kızıl kıyamet, Şehrin üstünde boşlukta duruyor mezar taşları Gece kan pelteleşiyor damarlarımızda, İmgelerle yaşadığımız hayat ne Fırat’tır ne de NİL GÖNÜL CEMREMİZE DÜŞEN TUR DAĞINDAN BİR KANDİL… ATEŞLERİ ÜŞÜTMEYELİM YETER. |