Kayıp zamanlara ödünç verdiğim mülteci yüreğim,Kayıp zamanlara ödünç verdiğim mülteci yüreğim, Elalemin kervan geçmez saraylarında ne aradın Tespih tanelerini kurtarıp kurt kapanından namlulara mı sürdün Erciyes’in tepesinde oturup dut pekmezi mi yemekti geceye yürüyüşün Hangi ırmağa girdinde boğulmadın kırk boğumluk korkularınla Şimdi bir mangal başında kutla zaferini bağırtıların Belki kulağına küpe olur zindanların uğultusunda doğum yapan bir akrep Ağzına doldurduğun güvercinleri kus vakit diyar-ı âdemden kaçış vaktidir. Sahipsiz aşların maktulünü ararken ayaklarımız altında ezilen güllerde, Kaç zaman oldu dağları kanatlayan kelebekler çıkıp gelmez oldu günlüğümüze, Yenilmeyenlerin diyarına çöktü zemheri Kızıldeniz gibi yarılan göğsümüzde Batan binlerce sadom ve gamora yüklü gemiler, hiç uzatmadan gecenin saçlarını Çekip gittiler, köçekler kapris yaptı arkalarından, biraz daha dursaydınız. Hafifçe çimdikle gülüşlerimi sahtemidir dev masallarından uyanışım İp atlayabilirim tabutumun üstünde mavi muştulu yıldırımlarla En çok sevdiğim ırmağı akmaya geldim sırtımda Tur Dağı emanet, Biraz adalet toplayıp Ömer’in sofrasından kuduz gecelere iliştiriyorum Vazgeçmişliğim yoktur elbet akrep krallığını yıkmaya, belki bu yüzden Tapulanır çığlıklarım, sırattan geçmeye hazırlanan yolculara. Yolculara handır mevsimler, dipte gördüğüm düşlerden, Hangi mahşer saklar yüzümü, öksüz anılardan, Şimdi şikâyetim ay çıkarmak zamanın kör kuyularından, Oturup bir yalnızlığın karnına günah çıkarmak kuğulu hıçkırıklardan, Sabır atlarını da tanı bebeye süt veren memelerden, Ayak izlerini de bırak yürürken suların üstünde, Korkusuzluğa hüküm giyerken işgal altına alınmış korkulardan Fırat mahpushane olmasın düşlere Kerbela sorgulansın Düşmesin Dicle’ye ölü atların sevinci, zor dağların dayanmak cücesine Dilimde şehrin pelte örgüleri bir o kadar katil martılar, Hüzünlere sığmayan ölülerle gökyüzüne kepenk çekiyorum Lütfi Kireçci |