Okuduğunuz şiir 3.6.2012 tarihinde günün şiiri olarak seçilmiştir.
ÖYLE YAPMA
Biliyor musun Cano Ben bu şiiri yazmadan önce Gidip hiçbir şaire danışmadım. Bana failatün diyecekler ve Satırlarımdaki o duru acıyı yok edecekler diye. Oysa adını andığım her yerde Siyah bir gecelik gibi Kaygan kederini giymeliyim üzerime.
Benim bir kaleme de ihtiyacım yok Cano Nasılsa gece bütün kara yazıları örtüyor eskimiş danteliyle. Ellerimi bir ağaca sürmeyeli Enime kesildiğimde görülecek halkalarım kadar zaman oldu Bir de.
Say ki kirpiklerimdir müellifi bu şiirin. Say ki dev bir dut ağacının dibinde Yapışkan ellerimizi kenetlemişken birbirine Gökyüzünden öylesine sözcükler damladı beyaz elbisene.
Bu şiirde fesleğen yok, Gül yok, sardunya yok. Sarı yapraklar, şafak, ikindi kızıllığı Duvak ve kefen Ayakları nazikçe kırılmış park oturakları Ayrılan yahut kavuşan yok. Say ki, posta kutuna bir zarf terkedilmiş Müşfik bir anne gibi almışsın onu avuçlarına. Belki bir tebessüm de belirir kırık dudaklarında Seni kimsenin görmediği bir renge bürünür gözlerin.
Öyle yapma! Yüzünü ellerinle kapatma. Hayat dar aralıklardan sızarak başlasa da, Geniş coğrafyalara yayılmadan yaşanmıyor İnan bana. Sonra ellerin Toprağın üzerinde yürüyen çam köklerine benziyor. Beni korkutuyorsun.
Bilmeni istediğim bir şey daha var Kamer bile ikiye bölüneceği kıyamet vaadine Sonsuz ama tedirgin bir tevekkülle yaslanıp Görünmediği halde rahman olana baktığı halde Ben karahindibalar gibi umarsız uçuşmaktan Savrulup, kırılıp yaban çiftliklerin dikenli çitlerine takılmaktan Çok yoruldum. Dudaklarını ayırmanı ve beni bir bağışlanma muştusuyla Diline dolamanı diliyorum. Göçebe kasavetlerden Yerleşik acılara geçmeyi böylece.
Hani bir şehir vardı Kum cehenneminin ortasında İki elçinin varıp da döndüremediği Islah olmaz bir kavmi yok muydu o şehrin. Hani Tanrı usanmayıp Bir elçi daha göndermişti üzerlerine Ve onlar “siz yalan söylüyorsunuz” demişlerdi ya… Cano, ben korkuyorum İçimdeki kalabalık ve ihtiyar şehrin Geceleri ayyuka çıkan edepsizliğinden. Bir gün acıklı bir azap saracak burçlarımı Ve ihtiyar şehrimin kambur cinleri beni suçlayacaklar “Herhalde biz senin yüzünden Uğursuzluğa uğradık” diye. Bu kötü bir şey Cano. Annemizin bizi ısırarak uyandırması kadar Korkunç bir şey. And olsun ki, ben onları çok uyardım.
Öyle yapma! Silkme şu omuzlarını Kıldan ince bir ipin üzerinde yürüyoruz Bilmiyor musun?
Keşke bu şiiri yazmadan önce Kendini acı biber kabına asmış bir şaire danışsaydım. Belki severdin ustaca yontulmuş kederlerini Sana anlatacağım ağlak bir öyküden sonra. -Şairler ölüdürler biliyor musun? Topluca katletti onları anlaşılmazlık. Giyotin gibi indi üzerlerine Tabelalarında işaret parmağı çizili karmaşık yollar. Düğüm Cano. Kuyruğunu yutmuş ve acıyla burulmuş bir yılan gibi Düğümlü yollar.
Ölüm en acı eşikse eğer Onlara danışmadan yazdığım bütün buhran şiirlerinden Tam şu an utanmalıyım. Fakat ben ne yapıyorum biliyor musun? Gece gece seni yazıyorum. Şerrinde hayır bulunan sabahlara ramak kala. Keşke başka bir yolu olsaydı ne olur gitme diyebilmenin Pimi çekilmiş dizeler arasında dolaşmaktan gayri.
Bir de neye üzülüyorum biliyor musun? Sana bir kere, İçinde “lakin” geçen Umut yüklü bir şiir yazamadım.
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
ÖYLE YAPMA şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ÖYLE YAPMA şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Şair ve Yazar Yavuz Bülent Bakiler’in yurdun çeşitli yörelerinde verdiği konferanslar, radyo ve TV larda yaptığı konuşmalar neticesinde sesi kısılır. Ses telleri arızalanır, öyle ki, bir ara, hiç ses çıkaramayacak durumlara düçar olur. Ameliyat olur,arıza giderilir.
Kısa sürede konuşması da düzelir. Ancak, bu arada, fazla konuşmasından dolayı yüzünün sağ tara- fında bir de kısmî felç oluşmuştur. Bunu gidermek için, ayrı bir tıbbî müdahaleye muhtaçtır. Bir yakıniyle birlikte, bindikleri araba ile hastahaneye giderlerken çep telefonu çalar. Arayan, arkadaşla- rıdan Şair Nurettin Uytun’dur hal hatır sorup, Bakilerin sağlık durumunu öğrenmek istemektedir.Yavuz Bülent Bey durumu izah eder ve hemen Nurettin Uytun’a hitaben: Nurettin Bey, Hocam hep senin yüzünden oldu. ‘ Hep sağdan konuş, sağ konuş, sağdan konuş’ deyip durdun. Ben de sağdan konuşa konuşa bu hale geldim, diyerek nükteyi patlatır.
Nurettin Uytun ise: Sayın Bakiler, bu deyişiniz bana, Merhum Alparslan Türkrş ile Merhum Serdengeçti Osman Yüksel arasında geçen bir diyaloğu hatırlatmaktadır. Müsaadenizle anlatayım, der ve şöyle anlatır: Alpaslan Türkeş hastahanede yatmakta olan titreme hastası (parkinson) Serdengeçti’yi zıyaret eder. Hal hatır sorup sağlık temennisinde bulunur. Hastalık sebebini öğrenmek isteyince
Serdengeçti aniden ‘Sizin yüzünüzden oldu!’ der. ‘Türkeş, ‘Bir kabahatımız mı oldu Sayın Yüksel’ der, Serdengeçti hemen nükteyi patlatır ve Daha nolsun Albayım : ‘Ey Türk, titre ve kendine gel !’ dediniz, ben de titremeye başladım. Ama, bi türlü kendime gelemiyorum!’ cevabını verir.
Bunu dinleyen Şair Yavuz Bülent Bakiler, ikinci nüktesini patlatır ve: Aynı soydanmışız, der.
Derleyen:
Erenköy/İSTANBUL: 02.04.2014 Mustafa Alper Tunga Uytun
.............................. Saygı ve Selamlar...
Hepimiz bir olsaydık, nasıl çekilirdi bu dünya :) Ben de size teşekkür ederrim -ki herkes eleştiriye olgunlukla yaklaşmıyor. Hele de benimkiler gibi sivri eleştirilere.
dinlediğiniz ve söylediğiniz için teşekkür ederim anladığım kadarıyla sizin benim, benim sizin görüşlerinize katılmamız mümkün olmasa da en azından farklı düşünen iki insanın fikirlerini birbirine kavga etmeden söyleyebileceği bir ortam yarattığınız için gerçekten çok teşekkür ederim.
sizi favorilerime kattım ve kaleminizin kalitesini okumaktan her zaman keyif alacağım
Elbetteki rahatsız olmadım. Ben arkasında duramayacağım sözü sarfetmemeye gayret ederim. Sayfanızda yazdığım yorumun sayfamda cevabının verilmesi beni rahatsız etmedi.
Eleştiriye açık olmanızdan dolayı teşekkür ederim.
İşte tam da bu gibi durumların yaşanmaması için işin içine siyasetin sokulmaması taraftarıyım. Elbette edebiyatçı toplumsal meselelere karşı duyarlı olacak. Ama olaylara tepeden bakamıyorsak, yani objektif değil de taraf olacaksak en yisi hiçç siyasete sapan yollara girmeyelim. Bu benim için de geçerli. Tarafsız olamayacağımı düşündüğüm için çalışmalarıma siyaset karıştırmamaya özen gösteririm. Burada kimseyi kırmak istemem. Kimse de beni kırsın istemem. Zaten bu tür yazıları her Allah'ın günü sosyal medyadan mecburen izliyoruz. İstiyorum ki, hiç değilse edebiyat defteri, edebiyatla kalsın. Mesela sizin çok sanatsal denemelerinizi de okudum. Bu tarafa edebiyatınız lazım. Siyasete bulaşıp daha beter ayrışacağımıza hiç değilse edebiyatta bir olalım.
Anlayışınız için teşekkür ederim. Ayrıca çalışmalarım hakkında sarf ettiğiniz güzel sözler için...
her şeyden önce ben bırakın yazarı7şairi her insanın siyasi görüşü olduğunu savunurum kendi bilmese bile.
benim siyasi görüşüm bellidir ve bu görüşü destekleyen yazılar yazmak en doğal hakkım. Bunun sınırı karşı tarafı rencide etmemek kaydıyla. küfür, hakaret içermemek kaydıyla. ben hemen hemen tüm yazı/şiirlerimde ama direk ama yan direk muhakkak görüşümü yazarım.
Ben tenkite kapalı biri değilim. Zaten size de bir sözüm yok. Sadece seviye ile ilgili sözünüzü merak etmiştim. Açıkladınız. Sağ olun. Dediğiniz doğru, söylediklerim daha önce söylenen sözlerin toplamı.
Ancak, sayfamda yazımı tenkit eden arkadaş, sanki tenkit etmemiş de öfkesini kusmuş. benim katılmadığım husus bu.
Sizin yazılarınızda da muhakkak siyaset vardır. Siz söylemeseniz bile, anlatım tarzınız, anlattığınız olaylardaki son, olayların kurgusu sizi alır siyasi yelpazenin bir yerine oturtur.
Ancak; sevindiğim husus tenkitin sizin gibi güçlü kalemden gelmesidir ki o zaman ben düşünürüm, anlamaya çalışırım.
Yazımda argoya gelince, ben sizle aynı kanıda değilim. olabilecek kadar. Elbette, bu benim düşüncem.
Yazımın güne gelmesi, siz de takdir edersiniz ki; yazının güne gelmemesine ne kadar etkimiz varsa gelmesine de o kadar etkimiz vardır.
sanırım o konu beni aşar.
ve inanın, konuşarak her şey çözülür, yeter ki insanlar iyi niyetli olsun.
Sayfanızla yeni tanıştım ve geç kalmışlığıma pişmanınm...Öylesine güzel bir şiir okudum ki tabiri caizse kendimden geçtim...Yüreğinizi ve emeğinizi alkışlıyorum..Sevgi ile kalın
Şiir harika,yorumu yazan yorumuda oldukça emek verilerek,şiirin her mısrasında derin bir anlatım,ön sezgiden uzak,hisleri,algıları ve düşünüşündeki geniş pencereye bakışı,anlama ve karar vermesi,incelemsi,görüşlerini,inançla pekiştirererek yasın süresiyle temalıyarak yorumun ana ilkelerini okuyanı,yazanı etkileme yetini kendi imgesinde çözümliyerek sonuca doğru giderken,özsel ve yalın anlayış içinde hedefe doğru kişniyen bir atın yelesi gibi sürerek gitmiş, Şiir ı ile yorumu yazanı içten kutlarım... Sevgi ve saygılarımla...
dün gece şiiri okumuştum.. lakin yorum yazamamıştım.. öncelikle kocaman tebrikler.. güne gelmesi çok güzel.. sonrasında ise.. çok beğeniyle okudum.. şiire uzak bir okuyucu olarak çok ender beğenilerim oluyor.. bu şiirde beğenilerimin arasına girdi.. gerçekten bu daldada son derece başarılısınız.. sevgilerimle..
Çok yoruldum. Dudaklarını ayırmanı ve beni bir bağışlanma muştusuyla Diline dolamanı diliyorum. Cano ile çok güzel, çok samimi bir söyleşi bir dertleşme okudum. Şiir Mükemmel ve güzel anlatınla akıp gitmiş. Başta Şair arkadaşımızı ve seçici kurulu kutluyorum. Tebrikler Aynur hanım başarılarınız daim olsun. Saygılarımla.
Şiiirin girişinde ilk dizede ki soruya,''neyi?'' dedim...Zira tüm yakınlarım cano der bana... Şiirin içinde ilerledikçe,ne çok benden diye düşündüm... Yerine fazlasıyla yakışmış,harika dizeler...
tebriklerim günün şiirine hayata kattığınız sevgi yürekli erdemli eşsiz cümle güzelliklere iyi ki varsınız değerli şair Aynur dost..:) sevgim saygım selamlarımla...
Bazen vurgu için tekrarlar yapılabilir, hatta öyle hoş olur ki... Tekrarlar yakışmadığı sürece elbette tasvip edilemez. Ancak şu "bir" konusu gerçekten başımızın belâsı... Yazarken şiiri daha en baştan dikkat edince halloluyor, sonradan halletmek zor biraz tabi ki.
Teşekkür ettim Aynur' cum... Minik de olsa şiirde şiir adına sohbet etmek güzel şey.
Farkındayım...Ama taş çatlasın 6 "bir"i yerinden edebilirim. Diğerlerinin değişme şansı yok gibi birşey. Bir'i kullanmasan başka kelimelere yükleneceksin bu sefer de gereksiz kelimeler doluşacak şiire. Dile takılan bir durum olduğunu sanmıyorum ama, kelime tekrarları hiçbir zaman tasvip edilmez.
Bir daha yazarsam uyarın dikkatimde olacak sevgili Nebiha. Hem "Affola" ne demek, kimse tastamam beğenmek zorunda değil. Üstelik hatası ne ise söylemek en güzeli. Teşekkürler. Sevgiler.
kelimelerin kafiyetsiz olduğu durumdayım şimdı.. harıka kelemesınden daha öz bir söz varsa onu demek isterdıım lakın.. başka söz yok ve bu arada can o ya da selamlar.. selam ve dua ile.. saygılar..
Sessizliğin şiirlerine imzalar atarken gönlümüzdeki alevlerin yalın parçalarıyla donatırız göğsümüzü. Kırık bir düşün parçaları birikir avuçlarımızda ve titrek bir alev ısıtır yine de üşüyen yüreğimizi… Tebrikler…
İnsanlar çok çok okumalı şiirinii bütün bilgileri anlayabilmeleri için, yanlarında tarih, edebiyat ve sair kitaplar bulunmalı gerçekten bilmeleri için, ilim irf
Pulları ve zarfı sararmış, bir kitabın arasında unutulup; boğulmaya can atan mektup kokulu şiirleri seviyorum...bu şiir de öyle biraz...ne denir ki çorap söküğü gibi açılmış harfler...hiçbir engele takılmadan; bütün zorlukları bağrına basıp öyle almış başını gitmiş...'Cano' benim de kullandığım ve sevdiğim bir hitap şeklidir...o yüzden bu şiiri kendime çok yakın buldum...oldukça candan ve yürekten gelen bir sesleniş...
Şiiri okumaya başlamadan önce çok uzun diye düşündüm ama okumaya başlayınca nasıl bittigini bile anlamadım ve tekrar okudum çokta keyif aldım okurken yüreginize saglık kaleminiz daim olsun
Yazıların güne düştüğünde taşkın bir mutluluk gelip otururdu gözlerime, yüreğime....şimdi de o kadar mutlu oluyourm o efsuni pencereni günde görünce ama alıştım mı ne eskisi gibi taşkın değil sevincim...Evet evet başarılarına alıştım, alıştık... ama şiir dalında gün birinciliğine ilk kez açtın pencerini,,, işte bu alışık olmadığım bir durum.. Ve inan bana büyük bir heyecan ve sevinç eşliğinde imrenerek okudum... Başarıların daim olsun ENDENİZ. Tebriklerimle.
İlyada odyssiea(N.D) tarafından 6/4/2012 5:55:54 PM zamanında düzenlenmiştir.
öncelikle tebrikler ederim günün şiirinin şairine sonrada su kelimelerle noktalarım sözlerimi muhteşemmmm okurken şiirinizi elimde olmayarak tutamadım göz yaşlarımı...zaten bunun için değil midir gözyaşları... kimse görmesin diye başını eğersin oysa herkes farkındadır agladığının.... değeli kalem arkadaşım... hala klavyemi ıslatıyor kahrolası gözyaşlarım bekli de bu yüzden günün şiiri tadı damağında kalıyor insanın tekrar tekrar ve tekrar okuyor ..... eline yüreğine klavyene sağlık bir tanem muhteşemmmm tek kelimeyle.... :) başarılarının devamını diler ileride seninde büyük şairlerimizin arasında yer almasını canı gönülden isterimmmmmmm..... :)
Tebrikler Aynur'uma, okurken etkilendiğim şiirin kurdelesi de pek yaraşmış. Engindeniz adını görünce okumuştum iyi ki de okumuşum!Sevgilerim yüce gönüllü kardeşime.
"Biliyor musun Cano Ben bu şiiri yazmadan önce Gidip hiçbir şaire danışmadım. Bana failatün diyecekler ve Satırlarımdaki o duru acıyı yok edecekler diye."
şiir kesinlikle çok okunasıydı. fakat ben bu kısmı çok benimsedim - sevdim
şair dedinmi yüreiğini ıslak bir kumaşı sıkar gibi sıkmalı ki içindeki bütün kelimeler dökülsün
Öyle bir şeytan tüyü var ki şiirde, kaç defa okudum bilmiyorum... Başkahraman ve kendisi ile konuşulan Cano, kimdir, özellikler nelerdir...
__________________ "Biliyor musun Cano Ben bu şiiri yazmadan önce Gidip hiçbir şaire danışmadım. Bana failatün diyecekler ve Satırlarımdaki o duru acıyı yok edecekler diye. Oysa adını andığım her yerde Siyah bir gecelik gibi Kaygan kederini giymeliyim üzerime.
--Şiirin en dikkat çekici yerlerinden bir tanesi, "Ben bu şiiri yazmadan önce, Gidip hiçbir şaire danışmadım." Her okuyanın aklına takılmıştır, bir şaire nasıl ve neden danışılır... Sonra korkuları ortaya çıkıyor, samimi duygulara, yıkıcı bir takım müdehalelerde bulunulur, bir takım kural kalıplarının içerisine sokulmaya çalışılır diye... Şiire, aruz elbisesi giydirilmesinin istenmesinden korku duyulur, acının üzerini örtmek adına. Oysa, kederdir Cano, acının simgesi, ki kendisi anıldığı zamanlarda, şiirde konuşan kişi tarafından "kaygan keder" elbisesi giyilmelidir, "siyah bir gecelik gibi"... Keder ile siyah kelimeleri birbirlerini desteklemişler... Satırlarında duyulan "duru acı"nın yok edilme korkusu, şiirin içerisinde konuşan kişinin, şiirin kendisi olduğunu gösteriyor bize.
Harika.
Bu durumda, şiirde konuşan kişinin, Cano'yu anlatma aşamasında, süslü aruz kıyafeti yerine, siyah keder geceliği giymesi, daha da anlam kazanmaktadır. ____________________________________________________
"Ellerimi bir ağaca sürmeyeli Enime kesildiğimde görülecek halkalarım kadar zaman oldu"
--Şiir konuşmaya devam ediyor: İlk bakışta anlaması çok kolay olmayabiliyor, "enine kesilmek"... Bu durumda iki seçenek çıkıyor karşımıza. Şiirin enine kesilmesi, yani kıtalara ayrılması, bölümlere ayrılması... İkinci seçenek daha derin, bir ağacın enine kesilmesi, sonra da gövdesinde, her bir yıl kadar halkalarının sayılabilmesi. Halkalar=yıllar=zaman=ömür...
Etkileyici bir anlatım..
______________________________________________
Say ki kirpiklerimdir müellifi bu iğrenç şiirin. Say ki dev bir dut ağacının dibinde Yapışkan ellerimizi kenetlemişken birbirine Gökyüzünden öylesine sözcükler damladı beyaz elbisene.
-- Bu kısımda, biraz daha hikaye, biraz daha hayal... okudukça anlaşılıyor derinlik ancak. Cano, deniyor şiirde, diyelim ki, bu şiirin yazarı, kirpiklerimdir: Kirpiklerim kalemdir. Kirpikler kalem, kirpikler siyah, kalem siyah, yazı siyah... Cano, kederdi denmişti, o halde, muhtemelen kirpiklerden damlayan gözyaşları da bu kalemin mürekkebi olmalıdır! HARİKA.
Devam ediyor, diyelim ki, bir dut ağacının altında ellerimiz birbirine kenetlenmiş. Neden yapışkan? soruyor zihin, ne yaparsın. Sonra cevabı bulup gülümsüyor: Çocukluğumuzun en büyük eğlencelerinden, dut yemek, tabi sonrasında da eller yapış yapış olurdu. Tam o esnada, Cano'nun yapışkan elini tutar şiirde konuşan, şiirin kendisi ya da üst bir anlatıcı. Cano, bir kağıt mıdır yoksa: ki gökyüzünden, bembeyaz yapraklarına sözcükler damlasın? Cano, şiir midir, kağıt mı, mürekkep mi...
Bu şiirde fesleğen yok, Gül yok, sardunya yok. Sarı yapraklar, şafak, ikindi kızıllığı Duvak ve kefen Ayakları nazikçe kırılmış park oturakları Ayrılan yahut kavuşan yok. Say ki, posta kutuna bir zarf terkedilmiş Müşfik bir anne gibi almışsın onu avuçlarına. Belki bir tebessüm de belirir kırık dudaklarında Seni kimsenin görmediği bir renge bürünür gözlerin.
-- Bu şiirin, en önemli özelliği, okuyanı çaresiz bırakması, anlamaya, hayal etmeye kendisini zorlatmasıdır. "ayakları nazikçe kırılmış park oturakları", "kimsenin göremediği bir renge gözlerin bürünmesi"... Şiirde, hemen hemen dünyanın her coğrafyasında ortaklaşa ifade edilen evrensel ve aynı zamanda da klasik konuların anlatılmayacağı ifade edilir. Posta kutusuna bir zarf terk edilir, sevecen bir anne gibi o zarf avuçların içerisinde okşanır, hüzünlü dudaklarda bir tebessüm belirme ihtimali ortaya çıkar. Cano'nun gözleri, görünmeyen bir renge bürünür...
____________________________________________________________ "Öyle yapma! Yüzünü ellerinle kapatma. Hayat dar aralıklardan sızarak başlasa da, Geniş coğrafyalara yayılmadan yaşanmıyor İnan bana. Sonra ellerin Toprağın üzerinde yürüyen çam köklerine benziyor. Beni korkutuyorsun."
--Bir önceki bölümde oluşan soru işaretleri, burada biraz olsu aydınlanıyor. Gözlerin, kimsenin göremediği bir renge dönüşmesi, gözlerin, yüzün, ellerle, avuçlarla kapatılması olabilir mi acaba? Sonrasında, bir ayrılık esintisi esiyor, ayrılığın "a"sından bile bahsetmeden. (Harika bir anlatım!) Hayatın dar aralıklardan başlayarak, geniş coğrafyalara yayıldığından dem vuruluyor. Yayılma zorunluluğundan... Hayatın dar aralıklardan başlaması, insan hayatının başlangıcındaki mucizevi olaya gönderme yapıyor, belli. Bu durumda Cano, anne mi acaba? Neden olmasın, "Can", bize bahşeden ANNEMİZE, atfedilecek bir sıfat olmalı en çok, öyle değil mi... Her ayrılan, ayrılmak zorunda kalan evlat bilir bunu, çok iyi duyar acısını, anneler hiç bir zaman acımaktan yorulmaz, evladının ayrılığından... Evlat da buna üzülür, elinden bir şey gelmez, ikna etmeye uğraşır... Zaten şiir, başlığını da buradan alır, Cano, "ÖYLE YAPMA"...
"Bilmeni istediğim bir şey daha var Kamer bile ikiye bölüneceği kıyamet vaadine Sonsuz ama tedirgin bir tevekkülle yaslanıp Görünmediği halde rahman olana baktığı halde Ben karahindibalar gibi umarsız uçuşmaktan Savrulup, kırılıp yaban çiftliklerin dikenli çitlerine takılmaktan Çok yoruldum. Dudaklarını ayırmanı ve beni bir bağışlanma muştusuyla Diline dolamanı diliyorum. Göçebe kasavetlerden Yerleşik acılara geçmeyi böylece."
--- Burada anlatıcı, belki yazar, belki şiirin kendisi, belki bir üst anlatıcı, yelkenlerini indiriyor. Şiire, manevi tonlar dolmaya başlıyor, şiirin tam da burasında... İslamiyete sualsiz teslim olmuş, Peygamber Efendimizin en büyük mücizelerine, "ayın ikiye ayrılmasına" dahi, sonsuz, ve belki de cehennemin korkutuculuğunun, ya da cennet yolunda üzerine yüklenen görevlerin meydana getirdiği bir tedirginlikle, inanıp, teslimiyet dinine teslim olmuş.
"Ben karahindibalar gibi umarsız uçuşmaktan Savrulup, kırılıp yaban çiftliklerin dikenli çitlerine takılmaktan Çok yoruldum."
Şirin yukarıdaki alıntıladığım yeri, ayrıca bir ilgiyi hak ediyor. Yorulmuşluğunu dile getiriyor anlatıcı. Karahindiba bitkisine benzetiyor kendisini. Karahindiba ki, öylesine yüce bir sanatkarlığın sonucu olarak, akılalmaz bir denege ve sonsuz bir zerafette yetişir, büyür. Ancak öyle bir özelliği vardır ki, en küçük bir müdehalede, yüzlerce parçalara ayrılır. En küçük bir esinti ile dahi, çok uzaklara kadar uçabilir. Burada, işte karahindiba yapraklarının, yaban çiftliklerinin dikenli tellerine takılıp kalmasından bahsediliyor. (HARİKA) Nedir bu yaban çiftliği, neresidir? Bir ihtimal beliriyor zihinlerde: sakın bu yaban çiftliklerinin dikenli telleri, başka memleketlerin sınır kapıları olmasın!
Bu noktada, bir karahindiba bitkisinin yüzlerce yaprağının, bir müdehale neticesinde dağılarak, yaban çiftliklerinin dikenli tellerine takılması, ecnebi memleletkerinin sınır kapılarında kendilerini bulmasını, anlatıcının bireysel bir tecrübesinden ziyade, toplu bir gidişle, dünyanın dört bir yanına dağılmakla açıklayabiliriz.
Peki nedir bu Cano'dan ayrılışın sebebi, bu hicret, hicran, sadece bir rüzgara takılıp gitmek dolayısıyla mıdır??
"Dudaklarını ayırmanı ve beni bir bağışlanma muştusuyla Diline dolamanı diliyorum. Göçebe kasavetlerden Yerleşik acılara geçmeyi böylece."
Cano'dan bir rica: bağışla beni! Buradan, şimdiye kadar yapmış olduğumuz değerlendirmeler neticesinde, iki anlam çıkarabiliriz: 1- Anne, senden ayrılmak zorundayım, lütfen anla beni, ve benim bağışlanmam için Allah'a dua et. 2- Anlatıcı, doğrudan Yaratıcıya dönerek, kendi bağışlanmasını bu şekilde de istemiş olabilir.
Ya göçebe iç sıkıntılarından, yerleşi acılara geçilmesi ne anlama gelmektedir? Burada kalsam içim sıkılıyor, daralıyorum, yaban çiftliklerinin dikenli tellerine takılınca da, her ne kadar yerleşik de olsa br acıya yerleşmek mi??
"Hani bir şehir vardı Kum cehenneminin ortasında İki elçinin varıp da döndüremediği Islah olmaz bir kavmi yok muydu o şehrin. Hani Tanrı usanmayıp Bir elçi daha göndermişti üzerlerine Ve onlar “siz yalan söylüyorsunuz” demişlerdi ya… Cano, ben korkuyorum İçimdeki kalabalık ve ihtiyar şehrin Geceleri ayyuka çıkan edepsizliğinden. Bir gün acıklı bir azap saracak burçlarımı Ve ihtiyar şehrimin kambur cinleri beni suçlayacaklar “Herhalde biz senin yüzünden Uğursuzluğa uğradık” diye. Bu kötü bir şey Cano. Annemizin bizi ısırarak uyandırması kadar Korkunç bir şey. And olsun ki, ben onları çok uyardım."
-- İşte, şiirin önceki iki bölüm ile birlikte değerlendirildiğinde, yukarıda alıntılanan bölüm, şiirin zirvesini ve ana temasını oluşturuyor bence... Bir önceki bölümde ortaya çıkan sorular, cevaplarını buraya saklamış. Ama öylesine güzelliklerle dolu bir şekilde saklamış!
O kadar derin anlamlar yüklenmiş ki bu bölüme, anlatmaya dilim varmıyor... Kum cehenneminin ortasındaki, elçilerin vardığı şehrin hikayesi, herkesin sıklıkla okuduğu Yasin suresinde anlatılır. Tebliğ vazifesi ile görevli elçiler, vazifelerini yerine getiriler, ancak o şehrin halkı, dinlemezler. Bu bölümü, en güzel ilgili ayetler özetliyor:
Yasin Suresi: 13.(Ey Muhammed!) Onlara, o memleket halkını örnek ver. Hani oraya elçiler gelmişti. 14.Hani biz onlara iki elçi göndermiştik de onları yalancı saymışlardı. Biz de onlara üçüncü bir elçi ile destek vermiştik. Onlar, “Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz” dediler. 15.Onlar şöyle dediler: “Siz de ancak bizim gibi insansınız. Rahmân, hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.” 16.(Elçiler ise) şöyle dediler: “Bizim gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu Rabbimiz biliyor.” 17. “Bize düşen ancak apaçık bir tebliğdir.” 18.Dediler ki: “Şüphesiz biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer vazgeçmezseniz, sizi mutlaka taşlarız ve bizim tarafımızdan size elem dolu bir azap dokunur.” 19.Elçiler de, “Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz?). Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz” dediler. 20.Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: “Ey kavmim! Bu elçilere uyun.” 21.“Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir.” 22“Hem ben, ne diye beni yaratana kulluk etmeyeyim. Oysa siz de yalnızca O’na döndürüleceksiniz.” 23“O’nu bırakıp da başka ilâhlar mı edineyim? Eğer Rahmân bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar.” 24.“O taktirde ben mutlaka açık bir sapıklık içinde olurum.” 25.“Şüphesiz ben sizin Rabbinize inandım. Gelin, beni dinleyin!” 26,27. (Kavmi onu öldürdüğünde kendisine): “Cennete gir!” denildi. O da, “Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!” dedi. 28.Kendisinden sonra kavmi üzerine (onları cezalandırmak için) gökten hiçbir ordu indirmedik. İndirecek de değildik. 29.Sadece korkunç bir ses oldu. Bir anda sönüp gittiler. 30.Yazık o kullara! Kendilerine bir peygamber gelmezdi ki, onunla alay ediyor olmasınlar.
Şiirdeki anlatıcının içerisinde, bir korku var. Belli ki, yaban çiftliklerine yönelik başlayacak olan o seyahatin sebebi... Şehrinin, Surede anlatıldığı gibi, edepsizliğinden, kambur cinlerin kendisi suçlu bulacakları ifade ediliyor.. Bu, istenmiyor, Cano, deniyor, bu kötü bir şey.. "Annemizin bizi ısırarak uyandırması kadar kötü"... Bu durumda, Cano'nun kimliğine ilişkin bir soru daha geliyor akıllara, Cano, acaba bir kardeş mi?? Annenin çocuklarını ısırarak uyandırması ne kadar vahşice bir manzara... Belki daha derin bir bakış açısıyla, burada ifade edilen Anne, Yaratıcı olabilir. Hani, annenin çocuğuna, onu ateşe atamayacak kadar şefkat duyması, Rabbin ise ondan daha büyük bir şefkatle kullarını sevmesini hatırlayalım. Burada, "uyanmak" fiili, mecazi bir anlam kazanır ve "kendine gelmek" anlamında yorumlanabilir. Anne, çocuklarını ısırarak uyandırı, kendilerine getirir, ve Yaratıcı da, o kavmin başına nasıl bir "ses" musallat etti ise, zaman zaman kullarının başına gönderdiği felaketlerle, onları uyarmak, uyandırmak ister...
Anlatıcı, işte bu uyarma görevini, musibet gelmeden yerine getirmek istiyor. Ancak, Cano'dan istediği izin, ayrılış izni... __________________________________________________________
"Öyle yapma! Silkme şu omuzlarını Kıldan ince bir ipin üzerinde yürüyoruz Bilmiyor musun?"
-- Cano, gönülsüzdür, izin vermek istemiyor, ayrılığa katlanamayacak belki, razı değil, omuzlarını silkiyor. Anlatıcı, uyarıyor, şiirin başlığını tekrar ediyor, ölümle her an burun burunayız, silkme omuzlarını diyor...
____________________________________________________________ "Keşke bu şiiri yazmadan önce Kendini acı biber kabına asmış bir şaire danışsaydım. Belki severdin ustaca yontulmuş kederlerini Sana anlatacağım ağlak bir öyküden sonra. -Şairler ölüdürler biliyor musun? Topluca katletti onları anlaşılmazlık. Giyotin gibi indi üzerlerine Tabelalarında işaret parmağı çizili karmaşık yollar. Düğüm Cano. Kuyruğunu yutmuş ve acıyla burulmuş bir yılan gibi Düğümlü yollar."
--Yine beyin jimlastiğine zorlanıyor okuyucu. Şiir yazılmadan önce, "kendini acı biber kabına asmış bir şaire danışmak" da neyin nesi??! Bu bölüme, bolca ölüm korkusu ya da olgusu hakim. Bir önceki bölümün bu duyguyla biritildiğini hatırladığımızda, ne kadar başarılı yazılmış bir şiirle karşı karşıya olduğumuz daha iyi anlaşılıyor. Adeta soru cevap-soru cevap şeklinde devam ediyor şiir. Arada hiç bir kopuş yok!
Kendini acı biber kabına asmış şairin, ustaca yontulmuş kederlerinin hoşa gideceğinden bahsediliyor. Ağlak bir öykü, güzel bir ifade...
"-Şairler ölüdürler biliyor musun?" ifadesi bambaşka bir boyut kazandırıyor şiirmize. Konuşan birisi var tam da burada, bir konuşma çizgisi...!!!! Cano mu konuştu yoksa?? Şairlerin ölü olduğundan bahsediyor, ve bu bölümde geçen şairlerin kimliklerine, neliklerine dair büyük büyük soru fasılları açılıyor burada. Anlaşılmayan şairlerin katledilmeleri... Şair, bir çok kavim tarafından öldürülen peygamber midir burada? Tabelada işaret parmağı çizili olması da ne demek? Şairin göstediği, ancak anlaşılamadığı, zira doğasında karmaşıklık bulunan öğretiler mi, bu işaret parmağı? Tabela, Hz. Musa'nın 10 emri gibi bir şey midir?
_________________________________________
"Ölüm en acı eşikse eğer Onlara danışmadan yazdığım bütün buhran şiirlerinden Tam şu an utanmalıyım. Fakat ben ne yapıyorum biliyor musun? Gece gece seni yazıyorum. Şerrinde hayır bulunan sabahlara ramak kala. Keşke başka bir yolu olsaydı ne olur gitme diyebilmenin Pimi çekilmiş dizeler arasında dolaşmaktan gayri."
--Anlatıcı, bir utançla giriyor bu bölüme de, kendini acı biber kabına asmış, anlaşılmamış, karmaşık yolları ve üzerinde işaret parmağı bulunan tabelaları bulunan şairlere danışmadan yazdığı buhran şiirinden utanıyor. Ancak, yine de Cano'ya sesleniyor, gece gece onu, ya da O'nu yazdığından bahsediyor. İfadeler dudak uçuklatıcı derecede harika! Pimi çekilmiş dizeler arasında dolaşmaktan başka bir yol olsaydı diyor anlatıcı, "GİTME", demenin. Gidecek olan Cano mudur, yoksa Anlatıcı mıdır, bu noktada muğlaklaşıyor.
Bir de neye üzülüyorum biliyor musun? Sana bir kere, İçinde “lakin” geçen Umut yüklü bir şiir yazamadım.
Öyle yapma! Cano. Ağlama…
-- Son bölüm, Cano'nun hüznü ile uğurluyor okuyucuyu... Teselli. Kendisine hiç bir zaman "umut yüklü bir şiir" yazılmamış, içerisinde "lakin" geçmemiş. Nedir bu lakin? Muhtemelen, bütün şiir boyunca hakimiyetini bir an olsun bırakmayan ayrılık ve hüzün duygularını, tek bir hamle ile tersine çevirerek, "lakin", her şey çok güzel olacak, uzak coğrafyalarda umut dolu hayatla bulacaksın gibilerinden bir nimet vaad edilmemiş Cano'ya...
Alışık olunmayan benzetmelerle ve okuyucuda bıraktığı onulmaz soru işaretleriyle tamamen orijinal bir şiir. Tamlamalardaki güzelliklerden bahetmeyelim, onları tekrar tekrar okuyup, tadını çıkaralım...
İlk başta, dediğim gibi, içinde şetan tüyü olan bir şiir:)
Kaç ay oldu gerçekten bilmiyorum, Defter'e uğramayalı... Hayatta sebatla ve ısrarla yapabildiğim bir şey varsa, o da hiç bir şeyi düzenli olarak yapamamak olmuştur.
Bırakamıyorum da bir taraftan...
Uzun zaman sonra yeniden geldiğimde, burada sadece 5 gün önce bir güncelleme olduğunu gördüm. Şaşırdım.
Sonra Öyle Yapma 1 ve 2 yi çok sevdiğim ve edebi kişiliğine de çok güvendiğim bir arkadaşıma daha gönderdim, okuttum. Yorumlarında; "vay be", "çok iyi", "çok gerçek", "çok samimi", "yapmacık süslü püslü değil" ve "büyüleyici" dedi. Sonra "Neden okuttun olum, acıdım, etkilendim" dedi.
Böyle bir hal var şiirlerinizde, böyle bir etki var. Son şiirin "Öyle Yapma-2" olmasına üzülüyorum aslında. Ama hepsini incelemek lazım.
"Göl Kenarı Cesareti" kıvamında olmaz belki hepsi ama... :)
Affedilmeyecek boşluklar bırakıyorum edebiyatla aramda, ancak siz okumaya devam edilecek birisiniz.
Yeniden merhaba. Sizi tekrar gördüğüme sevindim. Benim de hayatımın büyük kısmı o tarlalarda o toz toprağın içinde geçti. O yüzden sizi en iyi anlayabileceklerden biriyim bu konuda. Karahindiba benim çocukluğumda horoz otu diye ad bulmuştu. Benim uydurmam sayılır. Anneciğim ilk defa o otu koparıp bana uzattığında belki okula bile gitmiyordum. "Hadi Nur üfle" dedi. "Kel kalırsa tavuk, tüylerden bir kaçı tutunursa horoz." Üfledim. Küçük nefesim karahindibanın tüylerini dökmeye yetmedi elbette. İsimsiz bitki horoz kalıverdi oluverdi.
Şiirimi bu denli beğenmiş olmanız ne kadar gurur verici. Amatör bir kalemseverin böyle şeyler duyması, itiraf etmeliyim ki gurur okşayıcı. Heveslendirici. Çok nadir şiir yazıyor olmama rağmen, son sözleriniz yeniden şiir yazmayı denemem konusunda beni cesaretlendirdi. Aslında şiir bu işten anlamayanların asla dokunmaması gereken özel bir alan bana göre. İnanın bir şiir yazıp buraya eklediğimde yüzüm kızarıyor. Öyküdeki özgüveni şiirde bulamıyorum. Bulmamalıyım da zaten. Buradaki onca şaire, yani sizlere saygısızlık olur bu.
Sevgili Aynur Engindeniz, favori şiirlerimin arasından bularak, arkadaşıma anlatmak üzere bugün tekrar geldim bu sayfaya. Daha önce de zaman zaman bakmışlığım oldu. Yorum için değil ama, sizi temin edebilirim. Şiir için.
Bilin ki, çok kişiye anlatıldı bu şiir. Edebiyata ilgisi olan yakın arkadaşlarımla üzerinde uzun uzun konuştuk.
önce de dediğim gibi, Karahindibaların yabancı çiftliklerin dikenli tellerine takılması benzetmesini hiç unutamıyorum.
Hani, en beğendiğiniz şairlerin çok hoşuna giden benzetmeleri vardır. Örneğin, NFK'nın, "Şehadet Parmağıdır göğe doğru minare, her nakışta o mana, öleceğiz ne çare" dizeleri, benim için benzetmede zirvelerdendir.
Aynen bu şekilde, unutamıyorum bu benzetmeyi. Çocukluğumda ve gençliğimde tarlalarda çok zaman geçirdim. Hatta, üniversiteyi tarlada çalışarak kazandım diyebilirim. Kitaplarımın arasından toz toprak akardı. :)
Ancak o çocukluğumun büyüsü bitkinin isminin karahindiba olduğunu bilmiyordum.
Komşu tarlalarada dikenli teller yoktu ama, sağda solda diken çoktu.
Saygılarımı tekrar sunuyorum size, emeğinize sağlık...
Onca ay sonra yeniden okuduğum bu yorum ilk günkü gibi beni heyecanlandırdı. Allah bir kere daha razı olsun sizden. Büyük emek...Ben hiç böyle akılcı fikir yürüten, emek dolu ve yüreklendirici eleştiri görmedim ne sitede ne çalışmalarımda...Var olun.
çok değerli emeklerini bizlerle çıkarsız paylaşan değerli kalemlerle, site genelinde yapılan yorumlara değer verip onları okuyan okuyuculara esas teşekkürler.
şiiirin kılcal damarından ruhunu okumak bu olsa gerek süper..:)
-bu şekilde bir yorum edebi engin bilgi eleştirel yaklaşım hayal gücü öngörü..vs ve tüm bağlantıların uyumlu kombinasyonu ile mümkündür ki böyle bir yorumcu tarafından yorumlanmak ise büyük şanstır-
iyi ki varsın şanssın değerli şair-yazar TunçAY dost tebriklerim insanlığa kattığın eşsiz cümle güzelliklere sevgim saygım selamlarımla...
Dediğim gibi, farklı bir hisle tekrar tekrar okudum şiiri. Zevkle geldi gerisi. Yazanda değil; yazdıranda keramet...
Karahindibaların yaban çiftliklerinin dikenli çitlerine takılması, unutulabilecek bir benzetme değil doğrusu. Gerçekten de muazzam derecede başarılı.
Benim anlamış olduğum şeyleri kastetmeniz, beni mutlu etti. Ancak öyle olmak zorunda da değildi. Şüphem vardı, güne paylaştığınız sözü görünce, biraz daha emin oldum.
Her şiiri favorilerime ekleyemiyorum, ama bunu ekledim. Çünkü ben favori şiirleri sonradan tekrar okuyorum. Arkadaşlarımla paylaşıyorum. Bu şiir de bunlardan bir tanesi olacak.
Kabiliyet gerçekten bu olsa gerek, şairlerin alanına girmiyorsunuz bence, gerçi ben onlardan birisi değilim ama, bu sitede o bölüm altında okuduğum kadarıyla, şairliğe siz çok yakınsınız.
Bu yorum karşısında ne diyeceğimi şaşırdım. Bu nasıl bir emek böyle sayın şair. Şiiri yazarken harcadığım emekten daha büyük bir emek. Çok duygulandım, anlatamam.
Şşakınım. Çünkü bu kadar mı tıpatıp düşünceler anlaşılır. İnanın kafammdan geçen ne varsa yazmılş üstelik açıklamışsınız. Yorumunuz şiirin el kitabı gibi birşey olmuş.
En sonda sorduğunuz soruya cevap vereyim: Cano zahirin dışında bir varlık. Pek çok şekle sokulabilsin diye özellikle Cano ve bazı bölümler muğlak bırakılşdı. Her okur kendi Cano'nu anımsasın diye. Ne derece başarılı oldum bilemiyorum. Ama sözleriniz ve beğenileriniz karşısında çok mutlu oldum ve ne diyeceğimi şaşırdım.
Çok teşekkür ediyorum. Size minnettarım. Saygılar, sonsuzca.
Üzüntü ve çaresizliği dile getiren, okurken insanı saran, sorgulayan acı yüklü dizeler.Dönülmezlere mi varıyor cananun yolu, temelli bir hasret çağlıyor. Beğenerek okuduğum anlamlı bir şiir, tebrikler benim güzel gönüllü kardeşim,yaza yaza mürekkebin kurusun, bizler de okuyup nasiplenelim. Selam ve sevgiler engin gönlüne.
Aslında hece takıntım yok, emek, güzellik neredeyse ben oradayım ve bu sayfada bunlar hep var.
Emine hanımla berâberdik yine bugün, ailecek oğlunun evindeydik az önce ayrıldık, yarın ayrılıyor Manavgat'tan ve ona bu şiirden bahsettim, mutlaka okumasını söyledim.
Aslında bu şiire yorum yazmaya kalksam sayfalar dolusu sürerdi ama ne yazsam hakkını veremem diye kısa kestim. Tekrar selamlar.