Sular Her Zaman Yükselmez
kısık sesli özlemekten bıktım
bağırarak ölmek istemiyorum kış gelirdi kuş izleri kayıp ağaçlar içine kapanık çocuklar gibi üşümeyi annesizlik sanırdım o kıyı şehrinde bıraktım sizi ışıkları sarı duvarları nemli bıraktım ama terk etmedim herkes unuttu geceyi sen de unuttun bense senden başka bir şey anısamıyorum sesindeki gururda uzak üşümüşlükler yetişemesem de ölürüm diye düşündüm yağmur açık siyahta şiirsel ve inceydi altımda kirli bir nehir lekelerken zamanı yürüdüğüm gerçek menzilden çok duyduğum düşsel seste kaybettim kendimi o konçertoyu yalnız başıma dinledim orkestrasını hiç görmedim sihirli ellerini ve çocukluğumun balkon altı otu kokuları canlandı gözlerimde mutlakası temmuzlu kasaba ağustosu pazarları olurdu pencereleri uykulu ve yere çok yakın ve tül perdeleri bembeyaz uçlarının azıcık bir kısmı mutlaka dışarda sanki insanları gülüşlerimize küsmüşler gibi ah içimi kasıp kavuran zavallı orda kalışım olurdu işte olurdu ama ağustos pazarları sadece... seksen öncesi bir şairdi tek bir kitabı vardı dizeleri büyük harfli bıyıklı pantolonu kemersiz gömleğinin kolları çemrili bir düğmesi eksik solcu bir şair büyük bir ihtimal yıllarca aç gezdi ama ihmal etmedi rakı içmeyi sadece ismini hatırlıyorum ve onu çok seviyorum... mevsimi geçer meyvaların yolculukların kuşlar ötmez olur kimi zaman sular her zaman yükselmez rüzgar da yorulur ateş is ve kül kokar etlerimiz buruşur birimiz önce ölür diğerinden sen hep aynı kaldın nasılsa... kağan işçen... |
bağırarak ölmek istemiyorum...
teşekkür ederim şiir..
saygımla...