Okunmamış acılarımız var, maalesef saat 25.01! Realist olmamızı istiyor çektiğimiz romansal acılar. Kıvırcık saçlarıyla önümden geçiyor bir çocuk, Daha fazla kıvrılmaması için dua ediyorum ona, Ellerimde sakladığım çocuksu yanım yanaklarında. Sınavdan on dört almış bir çocuğun hisleriyle, Dudakları kurumuş yanıma soruyorum sessizleşerek: Bir kadın daha ne kadar güzel olabilir ki; Onun aşkla baktığına şahit olduğum her saniye. Ve D/okunulmamış gençlikler biliyorum yaşamak adına.
Saatin ne önemi var ki aslında, saat sadece bir süs, Kollarına bağlı ellerin olduktan sonra, yani mesela! Hissetmek için, yanmak için ne gerek var cehenneme Ve de mutlu olmak için hurilerle beraber cennete? Gülmek, seninle gülmek, öylesine gülmek saatlerce, Unutmak ya da unuttuğunu sandığın anda tüm acıları Yeniden hatırlamak, ama bu sefer onlara gömülmeden, Üzerine bir de gözlerinden usulca yaşları dökmeden, Sevgiyle okşamak maziyi, maziyi verene isyan etmeden, Soğuk bir kahveyi dahi içmek için çaba göstermek ayrıca.
Dokunsam, yok yok, bu sefer gerçekten dokunabilsem , Okunabilmek sadece nefsimi okşayan bir sevişme sahnesi, Kuru dallarıyla narin omuzlarına çöken geceyi kaldırıp, Ardın sıra içebilmek tütünü, nefessiz kaldığına inanarak... Deşmek Hindu’nun kınalı elleri gibi bir aşkı, Hamza bilip, Ve dişlemek, gök inlerken aslında ve ağlarken melekler! Bu sinemaya biraz son vermeli dediğimiz sahne 13.367’de, Bir kadına hangisi daha fazla acıtır diye sorduklarında Daha derine giren, daha derine işleyen acılar mı acaba, Yoksa ilgisizliğimi sahne 13.368 ile uğraşırken ara sıra ?
Bir adamın ellerindeki soğukluğu hissedebilir her kadın, Bunun için yaz kış, fark etmez, eldivensiz çıkmamak gerek! Tanımadığın kadınların karşısında ruhunu biraz saklamalı, Bunun benimle de alakası yok, işte öylesine bir örnek!
Ağır bir romanı ne kadar kaldırabilir ki bir yürek? Biraz et, kas, sinir, lenf, damar, kan ve benzerleri Ne kadar acıyla hemhal olabilir gözleri nemli her kadın Bir başka kadına dahi göstermek istemediği yaşlarıyla geçmişi?
Sahne nefessizliğin başladığı yerse daha mutlu inleme tonu Tonsuzluk, onsuzluğun tali yola girmiş haliyse eğer, Ki buna inanmak için piyangodan zengin de olabilirim hayali İyi bir seçenek!
Sarı saçlarıyla bulutlar, ah beyazlamaya müsait her saç teli, Ben de tıraş olduğumda o beyaz tellerle avunuyorum arada sırada.
Saatin ne önemi var ki, ah bu köstekli saatin, Savrulmaktan o kadar çok inleyen gördüm ki, Senin çağırmadığın saatleri tutuyorum artık Ve ona göre nefesimi ayarlıyorum dünyaya.
Saat 25.01, mesela şimdi düşünmüyorsun beni Bu yüzden mutlu olmuyor, her şiirin kaderi!
Dokunsam, yani okunsam şimdi senin için, Başka bir şey istemiyorum galiba bende, Başka ne isteyebilirim ki, senin aşkından öte?
Ayrıca, hıçkıra hıçkıra ağlamanın ne manası olabilir ki, Ah demenin, kadıncasını bir adama öğretmekten başka!
Bir de saat 25.01, yokluğunda böyle olmam da normal. Of, saati bana öğreten evren de gel diyor şimdi yanıma! Geleceğim biraz sonra, ondan sonra uzun uzun kollarına sarılmaya.
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Saat 25.01 şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Saat 25.01 şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Şiir nezdinde koca bir serzeniş, umut, umutsuzluk, bekleyiş okuduk. Saat 25.00 imgesini Sahra'nın bir şiirinde okumuştum. Sen de 25.01 görünce gülümsedim gayri ihtiyari. Çok da zekisin çok yetenekli olmanın yanında. Kutluyorum değerli yazarım.( Şairlere kaptırmam bu kıymetli nesir kalemini) Saygılar.
çok çok iyi yazan şairlerimiz ve dostlarımız var sitede ama böyle kendine has ve özel yazan(bana göre) birkaç kişi vardı, okurdum, izlerdim, severdim...
Güzeldi...
Kutladım, saygımla.