AĞLAMA-
I.
sen simsiyah duvarlara pembe çocuklar çizen kadın ne zaman yönünü yitirse sözcüklerin, iklim rutubet kokar meyhaneler dolar/boşalır, buralarda ne zaman uzansan boşluğun artçılarına yalnızlık ağlar duvarlar gece çürük ve nahoş (sen, sen asla ağlama, ay gri olduğunda) ve hiç yaşlanma hatta düşse de saçlarındaki yıldızlar parkelere/eğilip alma hani beyaz kefenlere sardığında aşk’ı akdeniz’de bul(uş)muştun ya o giden adamla artık bu bir yüzleşme unutma, bu dizelerse ölü bir nişan.. güzeldin evet ta ki ela bir şarkının yazılmamış güftesinde keşfedilene dek sonra.. kapı deliğine sızan iki göz huzmesi çaldı mutluluğunuzu soludular seni/lakin dedim ya ağlama bu zamansızlık bu acımasızlık bu binlerce çakallık içinde hep bir ayraçla ayrılacak romandaki mutsuzluk… II. neden devler hep masallarda vardır bilir misin ya da neden çiçekler cansızken daha kalıcı yağmurda kaymayı özlüyorsun da ondan ve kurak caddelerde rüzgarla savaşan kirpiklerinden vuruluyorsun kalleşçe işte o zaman haber sal kibrit kutusunda saklı birkaç damla gözyaşına göğsünde kurşunlar hani canını avcısına saklayan bir av gibi sus esler olmazsa cümleler erken girer toprağa ve ay artık hülyalarda bile erken yol alan kurak bir aşk gemisi… sakın ağlama.. Çiğdem Parlayüksel |
Tüm şiirlerinde olduğu gibi,harika bir finalle bitirmişsin şiirini...
Sevgilerimle Değerli Can
Dostçakal