Asyaben diyeyim sarı sen de kırmızı uçlarında buklelerin bin bir ışık huzmesi omuz başına uzanmış gecenin karası sakız gibi çiğnerken her soluğumda yüreğimi ağzında utanmadan yayılıyor karşıda bu işve bu endam asya kendini attın çıkmadan kırkın koynuna sokakların kalmadı mı kanatacak yürek senin kıyıda şimdi loğusa yatağında olmalıydın ayrılığın kandım hanım hanımcıklığına masumiyetin çelerken aklını kırıklarını süpüren hayallerimin kendi kendinin yoldaşı şimdi her biri çaresizlikten coştu bu nedamet mevsimi çekilmiyor kaprisli esintiler yapıştıkça dudaklarıma sularım kendi topraklarına yumru yumru bastırılmış kanamalar boğazımda oturuyor incir ağacı kök saldı aşkımın üstüne meyvesini döküyor uzattıkça yakamoz bacaklarını ucuna kirpiklerimin değiyor rüzgârıyla suratıma tuzu teninin değme asya damarımda acısı zehir gibi akıyor inzivaya çekilen günlerin son demleri çeşit çeşit hırka geçirsen de üstüne bir daha göz göze gelme benimle son konuşan martının sırtını dayadığı rüzgâr kırdı kanatlarını yeter kendi safına çekil asya zaten bir yarım uyuyor senin koynunda Blackless |
ne güzel dökülmüş şiir, şırıltılı...