Ağlayan Güller ve Yeşeren Ruhlar
Bir rüya ile sayfa açılmıştı başka bir âlemde
Bir rüya ile yanan mumun varlığı hissedilmişti Küsmemişti karanlığın duvağına matem çalmış hançer! Eflatun şahikalar perdelerini örtmüşlerdi birer birer Aksesuarı, pencereden süzülen gözlere bir hitabeydi sadece Baş tacıydı dizinden ayrılmayan yavrusuna nasihatleri Bir anne, şefkat deryasıyla başlamıştı bu âleme… Oysa… Darağacında sallanıyordu çocuksu hayaller Bin hummalı asimetrik hislerin kavşağındaydı insan, Taşıyordu her zaman unutageldiği ruh motifini İkircik nükteler örümcek ağını delmişti dün gece Bu sabah ise yelkovan akrepten önce uyanmıştı Müjde aramıştı tepeler ardındaki yankılarda Ah gözler! Ararken unutulan yılların çetelesi Nerdesiniz, bakışlarına susadığım beyaz elli kurtarıcılar? Bir anne, şefkat duasıyla başlamışken bu âleme… Ağlayan güller aralar sergüzeşt/i Izdırap yüklü bahçeden bir mancınıkla atılırcasına Müptela olunur can’ın hatırı için Bir kar tanesine çarpmadan hayatı anlamaktır onun kitabı Bohem hayatında evcil tebessüme rastlanmaz Çöle maya çalmaktır bir bedevinin retinası İnat değildir tozu dumana katan yılkıların kostümü Güneş ışığını arar hasret balına banarcasına Bir gül sergüzeştinde toprak olunur mezarın güvertesinde Bahar sergisine davetliydi yeşeren ruhlar.. Unutulmamıştı takvim yaprağına gizlenmiş efsun Kendisini bin defa da ateşe atsa pervaneler Kirpikten caddelere bu ruhların gözleri yağar! Sessiz bir gemide ilerleyen dinar misafiri ayaklar Bulutların bukle deminde yürüyordu Amade işaret parmakları çizgi çizgi kalkarken Ayaküstü sabrı eritiyordu güneş ışıkları Gürsel ÇOPUR |