Onlar ağlamadan ölürler.2Şiirin hikayesini görmek için tıklayın biraz empati biraz da gözlem benim ki... şunu söylerim ki adam gibi demir kesip adam gibide erirler onlar.....(..... Küçük bir gece de büyüyen gürbüz kavgaların kuyusunda kalanlara Ellerini kalbinde toplayan adam hafifçe toplanıp içinden Gözlerini sakladı korkarak kendinden Uzandığı yatağında bir inziva telaşı vardı Ve beynini kuşatan tarifsiz kalabalıklar yığını Ki yine de bilirdi Sırtı asla yere gelmemeliydi Düşmemesi için gözleri kendinden İnatla direnmeliydi Hukuku olmuştu erkekliğinde dik durmak Hayat boyunca güçlü kalmalıydı Adamlığına dayanarak Çok istedi ancak Ağlayamadı bir türlü gururundan kurtularak Sıkı sıkı öğütlenmişti çocukluğunda ona "Erkek adam ağlamaz" diye Beyni tam bir ala bora İçinde tuzlu denizler kaynıyordu maviden kaçak Gözlerini kendine kapattıkça bilirdi Umudu elinde kuruyacak Kendinden gidenlerin aslında bir gitmemek olduğunu da biliyordu Sevmemek dedi adamlığına dönüp Sevmemek ah Sevmekten daha mı iyiydi Kendi içine kendi yolculuğunu katlediyordu Kaybediyordu yolunu İpi kopuk bir uçurtma gibi Zihnini delen çığlıklara savruluyordu Dokunulmamış bir zamanın ruhunu çaldı yönünü kaybetmiş olan aklından Ne var ne yok diye yokladı çekinerek Serçe parmağına oturmuş bir cumartesi buldu çok eskilerden Sabah kahvaltısı ve kanarya sesi ile şenlenen bir mutfak köşesi vardı Uğultular içinde koca bir sessizlik hakimdi Çocukluğunu koydu başucuna bir limana sığınmak ister gibi Annesinin ellerini getirdi sonra Onu da koydu yanı başına Dokundu kokusuna usulca İlk aşkı olan güneşi hatırladı tebessüm ederek geçmişe Sonra gözlerinden dökülen mor ışıkları anımsadı Sevişlerini bir de Mavi mavi delice Dağılmış gibiydi sanki elleri Köşe bucak oynarken sokak aralarına bıraktığı dizlerini aradı Kabuk tutmamış yaralarına ulaştı Gün batımlarında telaşlı uçan kuşların kızıla vuran umutlarını birde O da uçmak istedi kanatlarını karanlıklardan koparıp Aşk kırıyordu ayaklarını dizleri öylesi muzdarip Savruluyordu içinde adam Ağlayamıyordu tek bir kere kendinden kurtulup Uçurum diplerinde gürleyen bir rüzgâr düştü kulaklarına El değmemiş olan yalnız çiçekleri özledi Akşam olunca penceresi kıyamete benzerdi Perdesini delen bakışları büzülüp karanlık bir köşede Ona derdini hatırlatırdı hiç acımadan hem de Fırtına öncesi bu sessizlikte kayboldu yine Yumruklarını sıktı şiddetle Taş kesti içinde kabaran yağmursuz göklerinde Bir ölüm kopacaktı az sonra Bir yaşam inliyordu gecenin kıyısında Unuttuğu azgın cümlelerin pençesinde çırpınıp Dudaklarını dişleri arasına gömdü hırslanıp ve çılgın gibi çok özledi Annesini Kaybettiği çocukluğunu ondan istedi Hiç bir aşk onu büyütemedi Belki de büyümüştü o farkında değildi Ondan bu kadar acıyordu belki Belki artık ağlamalıydı Dünden kalan düşlerinin ucunu yaktı biraz Biraz da sevda demledi dudak kıvrımlarında sızlanarak Dilinde bir kaç kırık duygu kalmıştı dünlerden itici ve bayat Karmaşık bir hayaldi oynaşan göz uçlarında Kirpiklerini kapadı karanlığın üstüne İçinde esirdi İçine eridi adam gibi Yapay bir ateş gibi tutuştu ağır ağır Yandı da bir türlü küllenemedi Derdin kulağı sağırdı Gece ve dört duvar kadar soğuktu sol yanı Hangi düşüne el atsa Kireç tutmayan bir odanın kokusu esiyordu saç tellerinde Parmakları gözlerini okşadı Kafasında sayısız tezleri çürütüp Sayfalar dolusu geçmişi özledi Küçük denizlerin fırtınası büyük ölümler taşımazdı aşk(t)a aşkın en küçük bir dalgası okyanusları boğardı bir yalnızın gecesinde Ağlamak istedi bir bebek gibi Gözlerinde bir yaşam tutuşmuş Adamın kanını içiyordu Sordu kendine çocukluğuna dönerek Arzun ne dedi içine girip ürkerek Cevap verdi bir diğer içindeki Özgürce ağlamak dedi... MHD... |