Ulaşmaz
sokak papatyası olmanı istiyorum
çocukluğumun yarısı yani yağmur yüklü bulutlardan saklanırken ansızın gece yarısı... hastalıklı bir temmuz trenler uzak çığlıklı zeytin ekmek yorgunuyum iğde kokularının arasındaki o ince o en ay ışıklı düş o büsbütün o çelimsiz gülüş o tamamen senin güzelliğin bana en yumuşak bana en vefalı omuz... hasta yatağımda saç diplerimdeki kahırlı sızıyı avuçlarının arasındaki portakallı kurabiyenin yanık tatlı kokusunda unuturdum... kestane bakışlarından öpmek istediğimde buz gibi parmaklarını tutmalıyım akan kanına verdiğim ısı ulaşmaz mı ki gözlerine?... şimdi sokaklar gene daracık soğuk soba boruları gene uzanıyor çamurlu yollara pencerelerden gene dünyanın derdi gene kendini unutmak sancısı sözüm ona her akşam ölmeye yatmak ayrılık sıkısı... teneke kutularda domates fideleri küçük kardeşlerim gibilerdi ve isim şehir oynamak bahanesiyle çocuk aşklar yaşanmıyor artık şimdi bütün isimler senin ismin bütün şehirlerde sensin en yaman sensizlik ve anca anımsadığımız son istop oyunumuzda hayattı topu eline alan düşlerimizden vurulduğumuz... kağan işçen... |