YAR TUTULMASI
Yollara düşürüyorum yüzümü
içimin boşluğuna değiyor rüzgar üşüyorum hemde cok yalnızlığın koltuk altlarına sokuyorum ellerimi tozları gözlerimde çekiliyor bir hayalin perdesi yorulmuşum yorulmuş gün karanlık örtüsü üstünde çekiliyor bulutların arasına ayaklarımda yorulmuş adımlarım adımlarına karışan yıkık göz yaşlarım dar vakitler dokunuyor yârimin gözlerine biliyorum yârimde yar tutulması bir bakış bıraktım denizin karanlık yüzüne coşkun damlalar basıyor gözlerimi seni artık görmesem de kapatıyorum gözlerimi her an dokunuyorsun ellerime kabarıyor denizin yüzü gibi yüreğim öyle bitap öyle kederliyim ki dilimin kelepçesinde tutuklanıyor ismin alınıma dayadığım ellerimde kokun dün gibi bir yağmur düşüyor bir gülüşün son senfonisi özgürlüğünü ilan ediyor damarlarımda dolaşan kan yeşil bir bankın üstünde hüznümün omzuna yaslanıyor başım derin derin çekiyorum içi geçkin içimi umutlarım ulu orta kapışıyor aç gözlü martılar gözlerimden sana yuvaladığım yaşlardan yalın ayak koşan bir çocuğun dudaklarında sarkan hüzünüm, sırdaşım kelimelerin keskin, kolumu kestiğim bıçak gibi oluk oluk akıtıyor içimdeki senin özlemini uzun bir bakış attım boğazın öte yakasına durgun bir su gibiyim kendi yatağına küskün ve sen ve sen hep gözlerimin içinde düşürmeye korktuğum saplıyorum yüreğime kışın en keskin soğuğunu titrek sesim kesildi seninle nefesim yar demek ne yaralarım hep sende kanıyor bir gün, birgün geleceksin diye unuttum indirmeyi senin raflarından kendimi yüreğim kuzey rüzgarına teslim ellerin damgalı yüreğimden kovalıyorum dibine düştüğüm isimsiz bu şehri yakmak gerek yakmak senin hayalenle birlikte şehrin tüm sokaklarını dökülen mevsimlerin ardı sıra yeşerecek topraklarımda adın bir tek sana adaklı muhabbetim gitme deseydi ucu kavruk dilim uzanıp dokunur muydun yeniden tenime senin için biriktirdiğim gözyaşlarımdan yuvarlasa idim bereli dudaklarına uçutmayım saçlarının tellerine takılı düşeceğim çırpınmaya korkuyorum ah geçme bu şehrin irin kokan sokaklarından hayalinin peşi sıra yürür bedenim bilmediğim şehirlerin savaşlarında yenik düşecek kimsesizliğim iki sarhoş kadehin sallantısı dilimde çırpın/mayın gözyaşlarım boğuluyorum neyin acısıydı yüreğime saplanan kimdin, kimindin, kimsin sen yüreğimi çalan apansız kimin gözyaşlarıydı yüzümden kayıp tenime dokunan yasaklıım kimseye adını diyemediğim sevdam gitme gitme delişmenim çek hançerini gidişinin vur yüreğime arta kalan bir damla düşürüyorum mendilime sensizlikte ben çok üşüyorum ne olur gitme |
içimin boşluğuna değiyor rüzgar
üşüyorum hemde cok
Gözümdeki zaman pas tutmuştu, hangi kalay açacaktı ki bunu..
kendi içimde kaybolmuştum, bir türlü bulamıyordum beni...
o kadar soğuk ve mat'dı tüm renkler,
hatta her şey...
sıcak bir şey yoktu ki hayatımda
nasıl ısınabilirdim ki yaşama...
hayat bana bunu yıllarım öncesinde öğretmişti,
ilk harf gibi...
yalnızlığın koltuk altlarına sokuyorum ellerimi
tozları gözlerimde çekiliyor bir hayalin perdesi
yorulmuşum
yorulmuş gün
Hangi koltuk altı,
yalnızlık doğumda alnımın çatısına atılmış bir çizikti,
ben hiç biz olamamıştım ki
şimdi hangi dünya bana büyük gelirdi ki...
ayağım artık benden önce gidiyordu, pusuladaki yere...
düşümde ki zenginliğim
her sabahın güneşinde altın gibi bozuluyordu...
olduklarımdan daha yaşlı ve yorgundum...
<anlıma dayadığım ellerimde kokun dün gibi> nacizhane (alın) olacak sanırım...
tebriklerimi sunuyorum...