YANLI (Ş)ANLAR
sevgili dostum Sinan Özçaylak için…
sizi hep yanlış anladılar , penceresi kirli, yatağı dağınık evin hep dışında kaldılar çünkü siz sakalları bir karış yüksek sesle şiir okurdunuz çay bardaklarında söndürürdünüz sigaranızı ayakkabıları boyasız gezerdiniz. ters giyerdiniz atletinizi, sevmezdiniz etiketleri sizi hep yanlış tanıdılar her baharda size, isyancı yaftası yapıştırdılar aşkı bulmuştunuz oysa , başka şeyden değildi hayat çatıp, sahil boylarında içerdiniz üzerinize vurulan yükleri indirip, bir soluklanmak istediniz sadece hayattan hakkınızı isterken, sizi yanlış anladılar her aşkın başlangıcında savruk, sonunda yitendiniz ser-hoş değildiniz aslında , ‘’yar-hoş’’ olmuştunuz sadece sevebilirdiniz hepsini, onlar anlamadılar hayat tetik düşürdü sevinçlerinize, zaman kapanmayan yaralarınızı kanattı bütün hüzzam şarkılar, tuz bastı açık yaralarınıza garip bir coğrafyanın ortasında, esmer bir ünlemdiniz sadece boşadınız tüm umutlarınızı şahitsiz, hakimsiz sizi bitmeyen cümleleriniz yüzünden anlamadılar hayatla baş başa kalmak istediniz, kendi evreninizi yaratarak hep bir yerlere geç kaldınız, yakılırken tüm doğrularınız, Nemrut ateşinde siz görmediniz su taşıyanları onlar, ordaydılar maske takanları ise hiç bilmediniz öylece akıp gittiniz, hiç anlamadılar yanlış anlarda vardınız olay yerinde ve onlar… Yanlı(ş)anlar başka saftaydı… Kubilay Yıldız |
ellerin kumlara dokunur önce, göz ucuyla yanından geçen balıklara bakarsın..
Kumda yalpalayarak ilerleyen yengeç,deniz kestanesi,midye sana yaren olur ...
Öylece soluğun tükenene kadar yol almaya dewam edersin..
bende öyle yapıyorum bu gece;boğulana kadar şiir okumak istiyorum..