Sen bugün de devam et masum hırslarını törpülemeye ellerini satışa çıkar ve bekle köşe başında oynaşan çocukların anadan üryan hayallerini baltalamayı düşleyen bir cadı alabilir ancak öğren kapabildiği parmak izlerindeki gezintiyi...
ah! ellerinin sorgusunu bitiremedim, suç benim...
bu bambaşka bir gece çünkü kıyamamak dedikleri şey ile nefret etmenin arasındaki asil boşluğun çetrefilli sükûtu bu ve bir ben suçluyum ellerini bir yara gibi gözlerimin kırık aynasında büyüttüğüm doğru çıkardığım balina seslerini koyacak bir sandık bulamadığım da...
herkesin anne dizini bir seyir alanı gibi gördüğü bir an da bile kıyısız seslerimi demirleyecek bir liman bulamadığım da doğru lâkin...
sen bugün araklanmış şiirlerin göğsüne imza atabilmeyi bile ilham sayan gösterişinle dokunuyorsun kalemime ellerin tecavüz kokuyor ve ben sevmiyorum böyle alınan kokuları; böyle izlerle örtülmüş korkuların anksiyetik travmasını sindiremiyorum içimdeki pörsümüş Cinderella’ya...
sırf ferdanın olası tutanaklarında geçmesin diye adın kalemini batırıyorsun şiirlerimdeki acıya ve dudaklarımdaki ruj lekeleri bile dağılmadan geliyorsun yine yeni bir ruj, koyu bir sürme, şehvetli bir fondoten ve yüksek sivri topuklar... penceredeki karanfil ,duvarda asılı duran tuvaldeki krizantem bile şahlanıyor! Hadi gel fotosentez yapalım dudak dudağa...
sabah oluyor ya da olacak sabah... üç beş kağnı arabasıdır göğe söylenen kişnemeleriyle arnavut kaldırımını tırtıklayan atlar tarafından çekiliyor kasketi yamulmuş fakir arabacının çıkardığı yırtık ses ve sırtıma yerleşen kırbacın sıcak mührü dokunuyor acıma
yoksun! yatakta, beyaz nevresimlerin bitkin yüzünden ve birkaç damla yalnızlıktan başka hiçbir şey yok.
penceredeyim, kırıklarımı öpüyorum açık panjurlardan yavru karanfilin dallarına dokunarak... dışarıya, bir vatozun mevsimine bakar gibi bakıyorum kanatlarını açıp, ağır denizlere uzanmaya niyetlenen baharın ilk nefeslerine kulak veriyorum.
’Boşver be, boşver...’ diyorum ’Hayat, bir kadın adıdır bazen’
Ağlıyorum!
...
tenimde sıkılmayı bekleyen onlarca cıvata ve sürekli kısa devre yapıp da bozulan bir onurun ucu açık kabloları mevcut kalbimde... meğerse, tamirci çıraklığına belge verilmiyormuş aşkta sonraları öğrendim bunu, çok sonraları! hep tamirsiz ve garanti belgesiz serüvenlerin spot görselliğine kapılarak harcadım yaradılışıma ışık tutan dehayı... yanılgı sözcüğünün öyle saf duran yapısına inanışım bile yanılgıydı bu yüzden yanıldım, yine ve yeniden... yanılmak en ciddi alışkanlığı olur bazen insanın...
akıl tutulması yılın kaç günü yaşanır bilmiyorsun bende boş-verdim sana tüm verdiklerimi, ’hadi gel doldur...’demeyeceğim.
hep bir gölgeyle takılıyordum ardına sen kuşandığın lalezarlardan usta işi ışık kırılmaları dikiniyordun üzerine öyle sevdanın ilgili saatinde ve üstelik karnı ağrıyorken arzulanmaların...gitmek yok... ben gitmekten değil, sanırım sensizlikten korktum hep...
kaçış, budalaların açık zannettiği kasvetli bir kapı... farelerin kendilerine seçtikleri en derli toplu tavan arasında bile sevebilirim seni...senin hangi delikte olduğunun ne önemi var seni aramıyorum sevmek için, gölgen bile yeter ben zaten seni, ’Sevecek bir gölge bile yeter bana Tanrım’ diyerek...
kaçmak ya da gitmek arasına gizlensen ne değişir? öyle de olmayacaksın yanımda böyle de... ve ben öyle de seveceğim seni, böyle de...
sen yine de devam et masum hıslarını törpülemeye aşk, kirli bir denize temiz bakmak gibi masum hep...
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Pörsümüş Cinderella şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Pörsümüş Cinderella şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.