taş yerinde ağır, aşk yürek de; yaş göz de; ölüm kabir de...
uzağı görmeyen aşk yangınlarında aranıyor bir suçlu şehrinde, rivayetler gölgesinde tek sevişmelik ömrüyle bir pervane, çantanı açıp, eline aldığında kendini görecek kadar sen!
öyle mutlusun yanımda, öyle de güzel; oysa hiçbir aşk mutlu etmiyormuş sevenleri aşk kapanırsa yüreğin içinde evliyalar gibi.
sonbahar suçsuz bir şüpheli kollarımda, bileklerimi kanatan zaman sarnıcından, kopartırken akustik bir besteyi tane tane; her yerde aynı mahmur şikayet doğuyor. krizantem çiçekleri huzurevlerine misafir güller ve menekşeler demirbaş aşk; sen de kalan bir umuduma dair kurumuş orkide misali.
sızım sızım sızlatan bir bozuk musluk gibi gözlerimiz, ne zaman aklımıza gelse uzun ayrılıklarımız; yasak olmuyor çocuk olmak yeniden ve başlıyor şımarık yalnızlık; çığlığında tatlı bir niyaz oluyor bu aşk, artık!
masumuz, hem de emekli bir anne kadar sönük gururumuz hasret şakaklarımızda dayalı bir rus tabancası ve revolverin son çekişi kadar acı yaşamak adına! göğsü sarkmış bir kadının soğuk nefesi kadar korku apartman bodrumlarında saklanan turşular kadar da uykulu. gecegece şimdi ellerinin arasında ne arıyor diyesin var diye kurumuş dudaklarımdan bir mucize ayrıntı olan ıslak öpüşlerim. deli olduğumu bilemeyecek kadar akıllı mısın ki hala sevgilinim yeşilinin arzusuna katlanamayacak tek hücreli bölünmelerimizde hep tek hece yaşanan bir yürek destanı; ’aşk’ımız kadar.
anladım, aşağı yukarı aynı manzarayı seyrediyor gözlerimiz çünkü aynı yeryüzünde sadece farklı kıtalardayız. mesela sen şimdi kral penguenlere gülüyorsun ama telafisiz gecikmelerdesin. ben, kumandalı arabasına pil almak için para biriktiren hususi bir bencillik arasında eski bir filmin reklamlarında gazoz kapağını kaybetmiş bir çocuk kadar üzgünüm. sözlerimin dipçiğinde aşk kervanında her anı leyle dönen gün ve delişmenlik; nadasa çekilmiş vuslatların bağrında ustası demirden tasarruf ederken, yıkacak binayı; yüreğin bunu hiç bilmiyor zımbalı yeminlerinde. çocukların şımarıklığı siyahbeyaz bir maskotluk ne de olsa, burnumdan çıkan sümüklerin artık televizyon arkasında değil; tanıdık avuçlarım, alışkın çilelerimle ıslanmak için gömleğim.
sağ bacağımı enseme değdirebiliyorum, biliyor musun? kürdan kollarım bile var ölü bir asker gibi, korunmasını bile biliyorum rüyamdaki karabasanlardan. sigaramın dumanı gibi dönerken çokluğunda melekler, panik yavşaklığında bir sürü çoban kullanıyor sevgimi, iyi ve kötü kadar; aklımda mahpusluğun feri kaçmış titrek mumları, aldatma katsayısı düşük yüreğimde aynı öksüzlük; yoksun... hep aynı densiz bağırmalarım, affedin komşular!
çok özledim mi, dayanamıyor gözlerim akrebin ağır adımlarıma, agresif oluyorum abi suç mu yani? bir sonbahar daha tüketip dudaklarımın arasında, yazların laçka terlerini siliyorum ödenecek bedellerimden. belim ağrıyor, ulaşılacak bir nokta koymamış komutan şans; damarlarımda tıkanıyor nedense her saniye bir daha!
muamma bir dinginliğin keyfi uygulaması rötar yapacakmış, canım bu filmi izlemiş miydin?
adam kadını, kadın adamı; ayrılık da ikisini çok seviyor, ah canım, bize ne kadar da çok benziyor!
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Reenkarnasyon Umutlar şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Reenkarnasyon Umutlar şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Arkadasim, yazmayi ne kadar sevdigini ve yazmaya olan acligini biliyorum ama abur cubur sözlerle sofrani doldurma. Az olsun öz olsun. Bel agrisindan,komutan ve penguenlere kadar yok yok, siir lackalasmis.