SADECE SANA FISILDIYORUM USTA
Bir düş görüyorum usta
Kimseye söyleyemiyorum yargılamadan önce kulak ver bana sadece senin kulağına fısıldayacağım Bir karanlıkta yürüyorum Ağaçlar kesiyor önümü arkamda bıraktıklarım çekiştiriyor saçlarımı Kızıl bir düş kesiyor gözlerimi düş diyorlar cehennemin ta dibine düşüyorum yedi katlı yerden çıkarıyorum bedenimi kokuşmuş yüreğimi sarıyorum karanlığın gelinliğine Dilime kelepçelenmiş bir isim Ölüm çalıyor ıslığını yavaşça Fısıldıyor gel artık zamanı Azrail’in gözyaşları yıkıyor günahsız bedenleri düğün kurmuş şeytanlar kendi cehennemlerinde parmaklarımda nakşedilmiş ölüm dudaklarımda havarilerin unuttuğu son şaraptan bir tat yanan suları döktüler başımdan kızılca kıyamet düşürüyorum etlerime tohumunu yakıyorum günahkar düşlerin Bir kılıç vızıltısı Bozuyor gecenin mahremini Sessizliğe gömülüyor sesler Dilimi ısırıyordu kelimeler içime kaçıyor nefesim başlar düşüyor kan yağmuru arasında kimliğini arıyor başsız bedenler cennetin kapısında ibadet ediyor gözünden kaçmış gözyaşlarım El hâk Deyip düzüldü gideceği yolun arkasına Mezarlardan fışkırıyor kurtlanmış gerçekler bir ölünün yüzünden topluyorum geçmişi kendi gerçeklerimin altında ezilip toprağa karışıyorum dipsiz kuyulardan af çekip dilime düşürüyorum bir fırsat daha diye aklımı kaçırıyorum gizli köşelerime bohçasında sakladığı içsel sesimi bırakıyorum sunaklara siyah bir süt akacak ağız kenarlarından silecek kanlı ellerin riyakâr lığın çekirdeklerini döküyorum dişlerimin arasından dur diyorum yar rab sığınıyorum sana deyip kendi başımı kendim vuruyorum kusuyorum yüreğimin içindeki dünyayı yoksunluğumun arkasına sığınıyor aç kurtlar iki incir yaprağına sakladığım hayatıma girip çıkan insan siluetleri sök al bendeki aklımı hadi usta çağır bildiğin tüm gizli cinayetlerimi düşür dilinden parmaklarıma harca beni bir hamlede Beynimin mor kıvrımlarında hastalıklı bir düşünceyi öldürüyorum eksiklerimle eksiliyorum silkeliyor yalnızlık örümcekli zihnimi bir yerlere yetişmek ister gibi soluk soluğaydı gözlerin, bakışların ve bil ki yakında bende sana geliyorum dedi güz yaprağında eskiyen güneşin ardından soldurdum denizleri kusacak köpük köpük içindeki ölümü suratımıza kasıklarından vurulan haksızlığın hakkını arıyorum tek tek soruyor ya hak diyorum önce dilimi teslim ediyorum sonra yüreğimi didikliyor beni sorgu melekleri saçlarıma taktığım papatyalara karalar bağlatıyorum yüzüme düşen ışık kadar saydamlaşıyor tenim kimliğimi bırakıp mum ışığında söndürüyorum hayatı kaçak şiirlerimi mirasını bir mezar taşına değişiyorum Bir avuç kanlı toprağı doldurup ceplerime çekiyorum üstüme lekelenmiş kefeni şeytanlarla oturduğum pazarlıkta yaradan sen döndür beni yeterki yolumdan tüm sorgularına cevapsız kalmaya razıyım terazinin kefesine akıl ve yürek düşür şimdi birisini gözyaşına salmadan isteyerek giy kızıl gelinliğini düş peşime dedi Azrail doldur içinden akan irinleri içir şeytana uluyan çakalların önünde soyun esareti sana tapmayan seninle ölmemeli |
Sevgilerimle...