Ayıldığım Kabustan Öldüğüm Gerçeğe
önümde siyahın kıskançlığı hüznüme yıldız kaçağı
kaçamaklar yaptığım intihar bulutlu gecelerde sözsüz büyük ve anlamsız kentlere yakıştıramadığım yüreğimde bakışlarından gözlerime sızan mesafenin yorgunluğu asıl şimdi öldürebilir beni dünya hapsoldum bakışlarının umutsuzluğa döküldüğü mutsuzlukta yüreğim yurtsuz ayrılık da mülteci kavuşmak yeryüzü kokulu... ağıtlar yakan kışın ortasına muştulanmazsa gülüşünün ansızlığı dizlerinden kurşunlanmış bir kısrak kadar açılır gözlerim karanlığa ak deniz kadar sarıcı olsun isterim uzakları sevişimi unutman bile gidişinle yarattığın boşluğu uzaklığını sevmemi unutmanla sar sar yeter ki... bütün gidişler bir yana senin gidişin bir bütün unutmalar bir yana senin unutman bir gidişin ve unutmandayım ayıldığım kabustan öldüğüm gerçeğe... saklı acılar kadar ağır sızlıyor zayıflığı dünlerimin yürüdüğüm yolun tenha kalabalığı kandırmıyor bugünlerimi ve yarınıma ayırdığım hiçlikte sesinle yoğrulmuş sağırlığı yalnızlığımın bir de keskin bir de kabadayı yankılı boyuna bakmadan zaman meydan okuyunca aşka göreceksin dumanlı havayı terk edecek kurtlar sisli anılarına gömdüğün aydınlık sevgimle yontacaksın ömrünü... kağan işçen |