ÖLÜMÜN AĞLAYAN YÜZÜ’’Öylesine yorgun ki yüreğim, Şimdilerde ihtiyar bir öykünün düşük cümlesindeyim’’ Susturdum kendimle bir geceyi Soluksuz ve yalnızdık.... Meşe palamutları düştü yere İsyanın çığlıklarıyla çürüdüler... Yer kabuğunun sancılarını duydum Nalet yağdırıyordu iç acıtan kaderine... Yol almaya başladım mevsimlere Haziranda hükmünü sürdürdü güneş... Uzanmaya kalktığımda ağacın dallarına Tahta kuruları parmaklarımla bir kuruttu yaprakları... Örümcekler yol alıyordu sinsice mağaralara Ateşböcekleri can çekişiyordu ağlarında... Fırtınanın piç yüzünü görüyordum Yeni yetme çocukları yanı başında... Kutsal tapınakta buldum bir kitabı Küçük zamanlar doğarken kaçtım oradan... Susturulmuş cümleleri başladım okumaya Sevginin tutsaklığı işlemiş mühürlü kelimelere.. Haykırsa onunla bir boğulacak nefesim Sessizliği birlikte kucaklayacağız.... Düş sevilmezmi? O sevmiyordu düşün ülkesini... Korkarak yürüdük onunla Bir çığlık sesinden daha uzaga.. Her bir sayfasıyla barikatlar ördü yollara Kirpik uçları yoktu,ama göz kırptı aydınlığa.. Biz ikimiz Yani yitik ülkenin delileri... İçimizdeki zanlıyı ihbar edemedik Korkaktık bir o kadarda atılğan... Kendi diliyle yeniden yazmak istedik aşkı Hüzünlü ezgiler dikti sert bakışını üstümüze... Oysa aklımız daki kara kış Lades çekiyordu aydınlıkla... Gök yarıldı ikiye Bir masal kuşu indi yer yüzüne... Yaklaştı olduğumuz yere Sessizce fısıldadı sözünü... -Eşdeğer yalnızlıkları atın uzağa Ve yol alın sizi bekleyen aydınlığa... Dilindeki türkü Ölümü ağlatırken... Savurdu bizi Konuşan gecenin Sevgili sabahına... Devrim Dokdere |