Buhar Soluyan Tren
Islak otlarda sürünen demir, bir uyutur
Bir emzirir gözyaşlarını vagonların. Gözlerim güneşin en ışıklı saatlerinde Biraz üzgün, biraz hüzünle Aynı vazoda tütsüler kederli gidişleri. Koparıp dururum umut yüklü yaprakları tek tek Adsız kaygılarla sarılır dört bir yanım Önce bahar olur umutlarım, sonra yorgun bir güz Yedi renkte yıldızlar çizerim inadına gök tarlama Dağılıp saçılır buzlu camlarından dumansız trenin Sanki gösterime hazır bir trajik oyun gibi Hiç sevmedim vedaları ey uçurumlu yol! Buhar soluklu tüneller biçtim isyanlardayken ruhum Silip silip yeniden yazdığım ayrılıklar, unuttuklarım Toz toprak içinde ve son dizesinde şiirlerimin Simsiyah çelenklerle şimdi koyun koyuna Demleniyor düşümde öldürdüğüm hayallerimmiş gibi Tutuşur, kor düşünce içimdeki kuru otlar ey sevgili! Ay tamamlarken son turunu yörüngesinde Gurbet türküleriyle ıslanır sabahsız kirpiklerim Uçup gider hasretim, karanlık, ıssız yolda Ağlayan bir tabloda öksüz çocukmuş gibi Öyle yapayalnız, bakar dururum arkasından peronda. Hüzzam şarkılarla uğurlanır hep kuşlar. Sobelenir gölgesinde sahipsiz yaprakların Bir koca bulutun kanatları altında Zaman çıkmazında, bilmem kaçıncı defa Bir dalganın batışını seyre dalarım. Kesilir orta yerinden hıçkırığı gökyüzünün Anılar uyanır kış uykusundan zaman zaman Tutkular har, özlemler ıslak kaldırımda Dirilsin diye rayda hoş seda nefesiyle Bir dalgın bakış, bir yoksul yürek bırakırım. Kar demeden, fırtına, tipi, yağmur demeden Alır gider başını, “Dur gitme!” desem de yolcu Her gidişinde sele dönüşür bir damla su Titretir lodos telgraf tellerini serseri gülüşüyle Açılıp açılıp kapandığında yalnızlığın gözleri Koş, dolaş bakalım kara bulut, dünya kazan sen kepçe. Hayat aynı hayat, gidenden de haber yok. Susuşu bundandır sancılı gurbetçinin, hayali geniş Bak yine aralandı kalbim, yine kış ve yine paramparçayım. Bir eski dost gibi hatırla beni her seferinde. |