SERÜVENCİŞehri yalnızlığa teşvik eden sesi duydum aşkları ayrılıkla tetikleyen yağmurları uyuşan ayaklarıyla köprüler vızıldıyordu birde duydum toprakta çatlayan tomurcuğun sancısını. korktuğum tüm korkuların üstüne yürüdüm sonra; sonra kemiksiz ve kansız tüm insan yüzlü bedenleri ayıkladım halk otobüslerinden yürüyen şemsiyeler ve paltolar kaldı bulvarlarda gogol’un arayıp arayıp bulamadığı insan suratlı eşyalar... suçüstü yapılan gündoğumlarına görgü tanıklığı ettim kimileri Doğu’nun yardım ve yataklık ettiğini savunuyordu sabah radyo haberlerinde suçsuzdu oysa güneş, yine de suskundu avucumun içiyle çaldım tüm kapıları ayaklandırdım şehri baştan başa işportacılarla savunmasız yerinden yakalıdım hayatı, bıraktım avuçlarınıza. yağmuru içime çektim havayla sırılsıklam rezil bir halde geçtim dünyevi alışkanlıklarımdan ayıplandım, ayrıksandım ve ayıkladım yine de tüm aşkları yağmurlardan çamura bulaşan paçalarını çitiledi annem sakarlıklarımın ama yaraları, yaraları bende kaldı yaraları tende kaldı aşk sarhoşluklarının. ben korkularımı sesli sesli çağırdım gece yarıları kahkahalarımla titrettim uykusundaki çoçukları ölüm ince bir su gibi sızıyordu penceremde ben; yaşamı savundum illegal örgütlerin yeraltı bahçelerinde birçok kez ve hala plastik çiçeklerden farksız parayla satılan her çiçek ben bu yüzden çaldım dallarından çiçekleri sana her uzatışımda kanamyı göze aldım. penceresine eğilmiş incir ağaçları vardır bazı evlerin kamufle edilmiş zamanla beliren sıvaları bir de öyle bir evde oturuyorum işte kentsoylu yaşamın ardına düşen hayatlar ikileminde duyuyorum yerli yersiz tüm sesleri ben bu yüzden mecburum korkularımı arkama alıp adım adım ayaklandırmaya bu şehri... |