Gece BekçisiHüzün’e... -Uykuları çuvala dolduran çocuk ve masum notalarını tanımadığım kadınların sesinde asfalt çiziğine eş bir çığlıktı yalnızlığım dillerinde akşam çiçekleri kurutan sahraları sarıya bezenmiş duldaları utangaç ve mavi... iki düğme arasındaydı tenin en verimli yeri bazen bir bebek için sonsuz yüreklerin nabız saydığı tansiyonla yükselen devinim perdelerin kapandığı şehirde içerde bir Paris manzarası suyun sessizliği nitelediği sıfatlarla köprülerin hüviyetini sorarken insan ne güzel de bezenmiştir taş binalara sükûn bir ecnebi memleketidir Sevda’nın gözleri sınır dışı edildiğinden bu yana mut içimde bıçak izi... nasıl da sana benziyor Petersburg ölü kuşların doğurduğu bir imkânsızlıkla yazısız bir mektup ararken eşiklerde beyaz kâğıt, yırtık zarf, ince koku eski zaman pulları mühürlü üzerinde çitlembik bir adresle gelir mi postacının büyük ayakları pat, pat, pat... her bahar sonbahar değildir bilirim ama her yaprak dökümünde yüreğim aynı mevsim çatlak bir terennümle soyunurken ağaçlar bak burası her zaman ki İstanbul bak bedenim Yedikule... yarım bıraktığımız cümlelerde ‘sen ve ben’ imalı söyleyişler dizelerini öksüz kıldığımız şiirde imla hatası say gönlüne düşürdüğüm virgülü imgenin koynunda ağlarken aşık aşığın boynundan akarken maşuk uykuları çuvala dolduran gözlerle gece nöbetidir şimdi ve yeniden seni beklediğim kıyamet... Nevzat KONŞER |
yazısız bir mektup ararken eşiklerde
beyaz kâğıt, yırtık zarf, ince koku
eski zaman pulları mühürlü
üzerinde çitlembik bir adresle
gelir mi postacının büyük ayakları
pat, pat, pat..."
çok güzel