Göç Gönlünün Sürçmesiyle/Yüreğin bir yavru Albatros yüzü gözü dağılmış Amphora’lardan sızan bir ölüm tespitiydi hayat gözlerde büyüdükçe anlamdaki atomun kırıtması bakışın kırıldığı ana tutuluyordu aynalar silik çizgilerin düşleminde -akislerde mahcup bir ünlem sesi- sen deyişlere kanıyorken şimdi düş(ün)lerin keskisindeki damar bahriyeli tabur kapılarındayken ıslak güz ve beni sebeplendiren bu yırtık uğultu senin söylencendi belki belki de günlüğümde ıslanmış İstanbul sıkışmasıydı nefesi tümcelerin umudun çekilmiş en yeni fotoğrafında aşk yamalarını gizliyor uyuşmazlığın rüzgâr susması bir kilit savururken dilimdeki ufunetli deprem -iki boyutlu görünen bir ayrılık dedim ki derinliğine seversin önce plansız her geçtiğin mekân kuş tüyünden huzura döner ve yar görüngülüdür duvarlara kondurulmuş afişler kaldırımların kanka kokan taşlarında içine düşer mahşer elbiseli şehir tanıdık bir yüz ve en eski dostluğuyla korku ansızın haleler seni öyle ki derinliğine sever insan derinliğine ölür üç boyutlu yanılsamaların bakire esvaplı heykelinde küllerinden sıyrılır hazan yeline kiracı elim kobalt kırmızısı kadar canhıraş ve ateşli ağlayan tuvallerimde /Adem’e kalkan bir otobüs bulunur mu diyorum otogarda demir örgülerle uzanılır mı diyorsun Havva’ya uykuya kıvrılan Haydarpaşa’da uykusuz/ ah kimi suçlasam şimdi sesim kadar duyulurum aforoz denen sözcükle yığınlaşır ten örtümde dünyanın bütün dilleri eş anlamlı bir müebbettir hücrelerimdeki nikotinin ağır ağır beynime boşalma sesi gecenin beni sana (b)ulaştırma sesi yüreğin yavru bir Albatros uçuşundaysa şimdi vakit benimle (d)öl vaktidir göç gönlünün sürçmesiyle Nevzat KONŞER |