Yırtık Cebimde
zaman bohçam dağınık
gözlerinin tesadüfündeyim ne ben ne sen hayat bize yakamıza iliştirilmiş karanfil gibi iki ayrı dünyaya bilenmiş "biricik bir tek" susku seninle en büyük maharetimdir susmak sen güz çiğdemisin gözlerimin hayatımın çocuk şarkısı şairlerin sayfalarında yer almayan dize notaların dışında başka bir ses bahara girerken tüm renkler sen kalbimin şırası... toprağı öpünce kelebeklenen yanım çiçek bozuğu bir gökyüzünü çok görme çözülen çamurlarıma belki ağlayacağım... camları eski bir pencereden bakarak paylaşmayı çok özledim yarım ekmekli tost ve plastik bardakta demini almamışlık kokan çay portakal bahçelerinin yağmura bitmez tükenmez nazı yün ceketimin yırtık cebinde gülüşün biçimlenirken benden çok yeşil saçlarım ağlıyor bilsen yanımda üşüdüğünü sakın unutma dolmuşun en ön koltuğunda düş fırınlarından çıkmış sözcüklerimle ısındığını zaman bohçama koyacağın damla çikolatalı kurabiyelerini yağmura banarak yiyeceğim yanımda mevsimsiz göçsüz kuşlar olacak mavisi yaralanmış bir gökyüzünü çok görme bil ki ağlayacağım... şimdi kısa bir piyano sonatının ortasında gözümde tütüyor geçmiş gelecek ve şu an zaman sende değil ama nasılsa sen hep zamandasın koyu siyah tonda kabusların açılmak saçılmak bilmediği bir zamanda ceketimin yırtık cebinde biçimlenirken gidişin artık yedeğinde ömrüm olmayacak üşümelerinin sisli... azrailin çektiği son otostopta benim evimin ışığı... olsun... nasılsa kapımı hiç çalmayacaksın... kendini karlı sanan gecede yokluğuna gülümseyeceğim en az senin kadar düşündüğüm yokluğuna ve güvenleri sarsılınca soğuğa çam ağaçlarının ellerimi cebimden çıkaracağım camları eski pencereden bakmayı paylaşır gibi koyu siyah tonlu bir alev gibi gözlerime tüneyen gökyüzündeki yıldızların açtığı boşluktan sana bakacağım siyahı ahlaksızlaşmış bir gökyüzüne gözyaşlarımı çok görme sil ki ağlayacağım... kağan işçen |