5
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
1368
Okunma
kaldırımların elediği insanlar görüyorum
şehirlerin dilini yakıştırıyorlar üstüme
fısıltılarını çekiyorlar kirli kadınların
mahaline yaklaştırıyorlar beni
ıssızın gecekondu armağanlarıyla
sulanıyor ömrümün deniz kenarında
bir sanrıya sunulan gönlüm
sustalı bıçakların kestiği Eylül ikindisi
bir aminin tohumuyla kalkan cenaze
yere başak filizi gibi uzanmış çocukların
dilinden kalkan kanlı intikam...
belki şarkın kayalıklarıydım önceden
belki Gediz’ in sütünden emiyordum
rüzgar parçalıyordu seyyah ayaklarımı
gözlerime çizilen ebem kuşağına
susuyordum rengahenk
al yazmalı gülücükler görüyorum
gelincik çöken mezralar yapıştırıyorlar üstüme
düş bahçelerine vuruyorlar kendilerini
küsüyorlar bir tufana uğramış kavim gibi
güncesinde kalıyorlar silinmiş bir tarihin
yolları taşlı gönül oyunlarında
rahmi oluyorlar rüzgara gebe uçurtmaların
doğuruyorlar gündüzün çocuklarını
bir fırtınaya vurulsun diye
gözyaşımı saklayın
şiir tutan ellerinize bandırıp hüznümü
gözlerinizden çalınmış mısralar aşkına
aruz çığlığına yatırın beni Divan’ın
kadim bir beyitim yetim ellerinizde
incitmeyin
suya batırdım kurumuş ayrılıkları
gecenin örülmüş saçına yıldızlar takıp
düş kırıklarımı topladım
ölü şiir yamaçlarından
şimdi siz
yarıştıyorsunuz tüm şiirleri
ak atlara binmiş çağları gibi
uygarlık yığınlarının
gülleri gibi unutulmuş ve eski
suskun çocukların dilleri gibi kesik
sus denilmez ağzı olan şiirlere
koca ağızlıdır bazı şiirler
Yusuf gibi güzel
Süleyman gibi zengin
ve Züleyha gibi tutkulu
kuyusunda lal olurken kalem
yalnızca sebeptir ilham
bir şiirin savaşını başlatmaya
zindanımdan kopmuş özgür fısıltı bu
patlayan şehirlerime düşerken
şiir ölümleri
gül üfleyin dudaklarıma...
gül üfleyin...
gül...
Nevzat KONŞER
Temmuz 010
5.0
100% (8)