Ayak Sancın
ayak sancın...
geceyi ve karanlığı en derin uykularda yırtan dilinin ucunda incecik bir sızı adımı inleyişin dokunuşu ellerinin omuz başımdaki o uyuşukluğa sanki aniden sıyrılmıştır bir eldiven bildiğim o eski heybetinden ne yapacağını bilememe telaşı ilk narin bir çocuk eli yumuşacık düşüşü bir rüzgar çarpması sıçrayışlarım ve birkaç ayrıntısız iş bir kitabın devrilmesi uzun arayışların ardından hep rastlantı eseri bulunan başucumuzdaki abajur ve düğmesi ilk ayak sancın sızlatır aydınlığı mahmurluk gözlerini yayvan bir rüyadayken beynine sıçrayan kan düşünüyorum alnını güneş acizliğin kurumuş nehir ve kan pıhtısını yanağında kurumuş bir gül bahçesi solmamış hiç oysa aralıksız ve hiç dinmeden yağıyor yağmur darmadağın çatlak bir bulut yastık ve yorgana dadanmış kargaşa dal uçlarında ovalarca çamur dal uçlarında uzaklığın nevresimlerin çiçeklerinde güz çürüyor vernik pervazda derin uykulardan uyanışların ilk habercisi midir ağaran şafak? akılımda romatizma ağrısı birdenbire ayak sancın senin ve soyuyor da gözlerimi çırılçıplak bir hüzne yüreğimde sızım sızım bir duyumsama bakıyorum gece boyu uçurum kıyısında bir özleme kanıyordur kesin bakışına sürme gibi sürülmüş acın senin kirpiğinin bükülmüş gölgesi dört duvarda aynı tedirginlik nasıl da uzak nasıl da yakın nasıldı sana gidişlerim ve gelişlerin senin bana ilaç niyetine basmalı yaramıza dışarda yağmur aralıksız yağıyor koskocaman bir kent ıslak camlardan kayıyor gözlerin sanki hiç gitmemiş kenti yutuyor ve ben örgü örüyorum üşümüş sırtı için gökyüzünün eski kazaklarımı söküp söküp beline de ebemkuşağı renklerinde sımsıkı bir kuşak ayak sancına da yeni bir bandaj... daha bir eğreti duruyor çekilmiş her ilmek şiş ucunda indikçe merdivenleri hızlı hızlı bir sabah her basamak eskimiş kiremitlerini getiriyor aklıma ve o aktarılmamış çatısı evinin kaç zamandır ufacık su sızıntısında koş leğeni getir dediğin an bir dahaki bahar bir dahaki yaz deyişim düşünmeden hiç ertelenmiş bir utanç ağzımda çiğniyorum... çiğniyorum... çiğniyorum aramızdaki tüm uzaklıkları eski bir karton içinde unutulmayan resim zamanın aynasında duran lades aylar önce giderken valizine koyduğum merhem bilinci işte şaşkınlık şaşkınlık bendeki şimdi dolap diplerinde tekrar aranılan ağrı kesici... Berlin, 10.05.2007 Deniz Ercivan |