Amasya’da Bir Cuma AkşamıŞiirin hikayesini görmek için tıklayın ilk gençlik, ilk aşklar, ilk şiirlerimin günyüzüne çıktığı zamanlardı.. Yunus’u, Fuzuli’yi tanıdığım lise yıllarıydı...Belki de hayatımın, üniversite yıllarından sonra gelen en saf, en zor, ama en keyifli, en sorunsuz zamanlarıydı.. Belki de, sorunsuzluktan kendime sorun edinmek için, aşklara yaslamıştım yüreğimi kimbilir?
Her zaman Halk Edebiyatı’ na yakın olsam da, bir taraftan Tasavvuf Edebiyatı’nın, diğer taraftan da Divan Edebiyatı’nın, özellikle Fuzuli’nin derin etkisinde kaldığım, maddi aşktan, ilahi aşka yönelişin ve platonik aşkların gölgesinde yazılmış bir nostalji şiiridir bu şiir.. O zamanlar aşklar, sms’ lerle, ya da mms lerle dile getirilmiyordu.. Lale devri zamanlarıydı belki de... İki gün sonra el ele, yanak yanağa, sarmaş dolaş olunmuyordu. Bir duygu yoğunluğu vardı hayatın her anında.. Hayat bu kadar metalaşmamıştı, herşey hızlı tüketimin bir aracı değildi.. Sayfalarca mektuplar, şiirler yazdırırdı o kendisine aşık olunduğunu dahi bilmeyen platonik sevgililer… Duygular dile getirilip, sevgilinin gözlerine bakılarak söylenemezdi öyle bir çırpıda. Şarkıların bir derinliği, bir klasik güzelliği vardı. Yatılı okul pansiyonlarında, sabahlara kadar süren ranza sohbetlerine konu olurdu, o bir anlık enstanelere sığan mutluluk sahneleri…”biliyor musun, o bana bugün ’günaydın’ dedi...kalemtraş verirken eli elime değdi” türünden birbirinin sürekli tekrarı ve ne olduğunu anlamaya çalıştığımız derin (!) sohbetlerin tek konusuydu platonik aşklar…. Tıpkı bu şiirin ilham perisinin olduğu gibi… Bu şiirin ilham perisi de, bir dönem şiirlerime ve ranza sohbetlerindeki bitmeyen aşk sohbetlerimize konu olmuştu... 1983 yılında Amasya Atatürk Lisesi’nde, lise ikinci sınıf öğrencisi olan (sınıfın en çalışkan öğrencisi olmamda, sana zeki ve başarılı görünme isteğime bilmeden yaptığın katkı için gecikmeli bir teşekkür demeti gönderiyorum) ve kendine böyle bir şiir yazıldığından asla haberi olmayan ilham perim söylesene nerelerdesin? Nerelerdesin kimbilir? Evli misin? Kaç çocuk annesisin kimbilir? Mutlu musun? Ne iş yaparsın? Nerede yaşarsın? Hangi kentin yıldızlarına bakarsın geceleri? Hangi toprakların güneşi aydınlatır yüzünü? Hangi yörenin bir köşesinden seyreylersin mehtabı? Hangi kentin rüzgarlarında koşuşturursun? Sağlığın yerinde mi? O simsiyah gözlerinde, insanın içine batan, sineyi delen kirpiklerin, hangi yüreklere saplanır bir ok gibi? Ne çok merak ettiğim şey var aslında. Yıllar ne kadar da acımasız geçiyor değil mi? Bir daha hiç karşılaşmadık seninle. İzine de rastlamadım hiçbiryerde? Yooo, hayır geçen yılları geri getirmek gibi bir niyetim, isteğim ya da gücüm yok... Ama yine de, iki yetişkin insan olarak, şöyle bir çay bahçesinde, demlik demlik içilen çay sohbetlerinde, seninle birlikte o yılları buruk gülüşlerle yad etmek ne de güzel olurdu kimbilir... Bir de ’dünya küçük’ diyorlar... Yalan! ! ! Sıfıra yakın bir olasılık ama, eğer bir gün bu şiiri okursan, onun kendin olduğunu bulman çok zor olmayacak… Adın geçiyor şiirde.. Farkında mısın bilmiyorum; bu şiir 79 beyitlik bir şiir. Şimdi düşünüyorum da, ya okul numaran 79 değil de, 579 olsaydı o zaman ne yapardım bilmiyorum. Belki de, Mevlana’nın Mesnevi’sine benzer bir şiir olurdu ve şiirimi alıp Yunus’un yolunu tutardım kimbilir. Duymuşsunuzdur belki... Rivayet edilir ki; Mesnevi’sini bitirdikten sonra eline alıp, Yunus’a götürmüş Mevlana. Okuması için bırakmış. Okuduktan sonra sormuş Yunusa nasıl bulduğunu.. O da, çok güzel olmuş ama biraz uzun olmuş, ben olsaydım ’ete kemiğe büründük. Yunus diye göründük” derdim işin içinden çıkardım demiş… Tam 22 yıl aradan sonra, hayatımın 6 koca yılının geçtiği Amasya’ya haziran 2008 de ilk kez yolum düştü.. Bir haftalık bir eğitim vermek için birlikte göreve gittiğim arkadaşım Hüseyin Bey’e, bir çeşmenin yanından geçerken, birdenbire durup, “Hüseyin Bey, dur bi dakika, bak şu çeşmeye…” dediğimde, “nolmuş o çeşmeye? ” diye sordu.. Ben de ona, ’bak bu çeşme benim şiirime konu olmuş bir çeşme’ demiştim… İşte o çeşme, bu çeşme sevgili arkadaşım… Hani başka bir gün, o köprünün (Tunç ya da başka bir söyleniş biçimiyle Künç köprü) yanından geçerken, bak bu köprü 124 adım gelecek dediğimde bana inanmayıp, saymıştık ya… 117 adım gelmişti önce.. Sonra şimdiki adımlarımızın o zamanlar ki adımlarımız kadar küçük olmadığını dikkate alarak (biz büyümüştük ve kirlenmişti ya dünya) adımlarımızı biraz daha küçülterek tekrar saydığımızda, tam 124 adım gelmişti yaa…. Kim bilir kaç kez saymıştım ben, 83 yılının nisan ayına denk gelen, o Cuma akşamında… Hey ilham perim! Bu şiirin ilham perisi, eğer bir gün bu şiiri bulursan/burada okursan bana gülümse olur mu? Çocuklarını ve seni oyunlarımı izlemeye davet etmek isterim.. :) Ama böylesi bir aşkı sana söyleyemediğim için bana kızma olur mu? :)
|
Allah sevgisi yüce, aşk gerekli insana
Uzunmu uzun ama okunduğuna pişman etmeyen çok güzel dizeler şairim, yoruldum ama değdi, kutlarım yazan yüreğinizi, bugün Anneciğimi kaybedeli tam bir yıl oldu, onun için bir şiir yazdım sayfamda saygılarımla...