o masaya biz oturacağız...yeterince oyulmamış (!) yüreklerimiz doyulmamış gençliğimizin ellerinde oynanmaktan bıkılmamış oyuncak... bunca yıl beklemişiz de biraz daha bekleyiversek ne çıkar/ hem kapakları işlemeli antika dolaplarımızda orta yaşlı ahşap masalarımıza/ hâlâ koyulmamış birer şarap kadehimiz var hey gidi sabırsız gençlik hey! henüz ömrü bitirmedik... sen bizden geçerken yittik de umudumuzu yitirmedik! daha dur/ bembeyaz esvabına sarınıp bu yerlere yâr gelecek şu kapılardan nazlı nazlı içeri süzülecek kan çanağı gözlerimizden eritmeyip sakladığımız mumun fitiline koşar adım yürüyecek alev soğuk ve en kara mahzenlerimizden kadehlere dökülecek en yıllanmış/ en ateşli/ hem de en kırmızı mey! öyle bir an gelecek/ ki o an... gözü en kara/ başı en duman karnı sabra en çok doymuş/ vaktiyle en hazin ninnilerle uyutulmuş ilk sevgiliden kalan/ al bir bahara mensup o tek gül kadar/ sarı sayfalar arasında isyanla kurutulmuş ânıdır aşkın; işte sen o an umursanmayacaksın! küçük kardeşin istikbalin bile adı anılmayacak şakaklara yağdırdığın kar’a kanılmayacak bizden çekip aldıklarına yanılmayacak ekmek/ gözyaşıyla harmanlanmış hüzne banılmayacak! o masa aşk için o masa yâr için o masa ân için hazırlanıyor gençlik! üzgünüz; o masada sen oturmayacaksın! JD |
bence değil...