mühürlü çığlıklar
.
çıplak ruhlardı yorgun boşlukta yaşanmamışlıkların kesiştiği yer bir nefes kadar yakın yaralardı kimliklerde taşınan mühürlü çığlıklar arasında kanardı aynı yerden doğum sancıları çeken bilinçler birbirine sınırı olan topraklarda ölümcül günahı solurdu sık ağaçlar bataklık kuytularda ruh gezginiydi canlar kanatsız siyah meleklere özgürlük sunardı avuçlarında gecenin soğuk kucaklamasında ayaza yenilmeden ürperen tenlerinde tek ruh olmayı başarmıştılar oysa yine de biz diyemediler adına aşk susarken dillerinde zehirli nehirler aktı damarlarında saatler yalnızlığa uyanana kadar karanlığı şehvet saran sokaklarda kendilerini vurdu elleri tek kurşunla aşkı yaktılar göğüslerinde kokusu nefreti kusarken ölümsüzlüğü boğdular nefeslerinde beyazdı ölü yüzler umutsuzluğun sancısında günah fırtınasının kara perdeleri savrulurken kapıda yarım kalan merhabaydı zaman asılı kaldı gözleri prangalı masumluklarında ve hep gecelere saklandılar birbirlerini yaktılar cehennem ateşinde koparken elleri ellerinden her şeyin ötesinde bir aşk yaşıyorlardı ki bu acıya nasıl dayandılar söyleyemediler |
Burda da bir şirket sözkonusu sanırım ..
Şiirde sevdiğim bir durum da, kendini anlatırken çok ötelere bakıyor gibi yapmaktır. Şair kendi acısını başkasının acısı gibi göstererek, başkasının acısını da kendi acısı bilerek başarılı olur.. Hissettiği ve hissettirdiği oranda.. Bu şiirde uzaklardaki kendine bakan biri-leri var..
Başarılı..