Fısıltı rüzgârlarıiçine çaldığın gece kulağında fısıltı rüzgârları sağlı sollu dört duvar yalnızlık arşa yükselen sobelenmiş uçlar çürütmüşken göbek bağınla başlayan zamanı yaprak söken mevsim bereketli sofasında kaşık çaldığın babana en nadide çiçekken nasıl kucakladı seni çiğ kader sırtında cesetlerin soğuk dokunuşları açamadın kendine uğursuz kanatlarını neyin ceremesiydi ipini çeken bedenine sağır yorgun ruh yüreğini açtığın güllere sorgu alın çatın izine düşen sır pirler aşkına neyin günahını sırtladı ömür arındıkça ağıt ağıt dergahına düştüğün duyulmadık feryat mıdır dilini parçalayan ciğerlerinin ateşinden yetişemediğin ayaklarından toprağa düşürdüğün sabıkalı gölge yollarını kesenler bire bir dökülürken gözlerinden Hüseyinlerin susuzluğu kan damıtırken yanan tarihe mabetli miydi? mazlum sonuna ikrar bağlamadı zaman ateşten figanlar algıda yoksunken kötülükleri nasıl da bindi boynuna koca yükleri kör göze kaç çomak ok odları yakan hakikat ki kimine muamma yangınlarda kundakladı kinini küllerinden inşa imparatorluklar kuran kaç tarih kansız yazıldı duymuyor musun öldürüyorlar çiğ çiğ kemiriyorlar etimizi etoburlar gece ve gündüz kendimizden habersiz tükenen adımlarla ilerlemekteyiz ruhumuza kazdığımız bu çukur bedene mezar Sude Nur Haylazca |
izine düşen sır
kutlarım