Bizim OğlanŞiirin hikayesini görmek için tıklayın BİR ANADOLU İNSANI
Taburda herkes bir şairden söz ediyordu. bu şair o, Denizli’li üst tertip er İsa İNAN’dı. Bir gün erat gazinosunda yanına sokuldum onun. ’’ siz şairsiniz demek? diye sordum. böbürlendi ve dik dik yüzüme baktı: ’’ evet,n’olcek? ’’ !! hiç ... şairleri, şiiri severim ben, şiirlerinizi okumak isterdim! dediğimde ’’otur’’dedi, bir çay ikram etti. bir süre konuştuk. cep defterine yazdığı şiirleri uzattığında çok şaşırdım; yazım kurallarına uyması bir yana , daha dili kullanmayı bilmiyordu. küçük ve büyük harflerle yazdığı şiirler Aşık Veysel’in arabeskçesiydi. ’’ şiirlerimi Ümit Besen besteleyecek biliyon mu ?’’ diye sorduğunda ,’’yok’’dedim. ’’malesef bilmiyorum’’ Yazdıkları şiir olmasa da hümanist bir öz taşıyordu. Müthiş bir içtenliği vardı. insan olarak da dürüst ve temiz, erdemlerine bağlı bir Anadolu insanıydı İsa. mesleği oto tamirciliği. öğrenim durumu isa ortaokul terkti. Sonra onunla uzun söyleşilere başladık. İsa’nın kafasını önce nice soru işaretleriyle karmakarışık ettim. Günlerce inandıklarımı bildiklerimi bir bir anlattım. Sonra Nazım, Ahmet Arif şiiriyle tanıştırdım onu. Çarpıldı. Sonra utandı.’’şiiri bıraktım ben ’’ dediğinde, ’’hayır’’dedim.’’ Senin şiire gerçek anlamda başlaman için bu şairleri sana tanıtıyorum. Şiiri bırakamazsın...’’ Sonra İsa’daki hümanist duyarlılık bir rota buldu kendine. Dergiler , kitaplar verdim ona. Önce yazım kuralların açalışmaya başladı. İzinlere çıktığında bile doğru kütüphaneye gidiyordu. Dönüşlerinde ise kavrayamadıklerını bana soruyordu. Benimle birlikte nöbet tutmak için yazıcıya baskı yapıyor, disipline her gidişimde İsa vukuatlara başlıyor, birlikte disiplinde yatabilmek için art arda suçlar işliyordu. Ama benden çok daha eski bir askerdi ve taburdaki tek oto tamircisi olduğu için disipline atmak istemiyorlardı onu. Başta tabur komutanı ve taburdakiler şaşkındı. uysal, saygılı İsa’ya ne oldu ? İsa neden bu kadar değişti diye. Tabur komutanı defalarca çekip benimle konuşmaması için onu uyardığı halde aldırmıyor, mithiş bir sevgiyle beni kolluyor, herkese karşı savunuyordu. Derken İsa’nın ilk şiirleri tabur yazıhanesinde daktilo edip biyografisiyle gönderdiğimiz Edebiyat 81 dergisinde yayınlandı. Beraberliğimizin beşinci ayında İsa’nın teskere günleri gelip çattı.’’Seni bırakmayacağım ozanım , askerliğimi yakacağım !! diyordu Vukuatlar işliyor, en azından benim geride kalan yedi sekiz aylık sürem kadar ceza alarak askerliğini uzatmak istiyordu. Çok karşı çıkıyordum. ama ikna olmak istemiyordu. Kardeşliği aşan ve her taburda kolay kurulamayacağına inandığım bir dostluktu bizimki. Sonra çok ısrar ederek teskeresini alması, vukuatlarını noktalaması için ikna ettim. ’’Yine görüşeceğiz ya’’ dedim. Teskeresini alıp Denizli’ye gitti. Oto tamirciliğine başladı. Her ay Denizli’den İstanbul’a beni görmeye geliyor. giderken artık birlikte izlediğimiz bir çok sanat dergisinin yeni sayılarını getiriyordu. Her gelişinde bir daha uzak yolardan gelmemesi için alıyordum da, sonra yine geliyor. ’’ Beni sen yarattın. Bana yeni bir dünyanın kapılarını açtın. nasıl gelmem ’’ diyordu. Askerlik dönemimi tamamladıktan sonra Bursa’da buldu beni. Sonraki yıl da Diyarbakır’a geldi. Bana bir sözü vardı. ’’İlk kitabın çıktığında nerede olursam olayım onu matbaadan alıp sana ben getireceğim’’ diye. Sözünü tuttu. Nice uzak yoldan alıp getirdi ilk kitabımı. Yeni soruşturma yaşayıp salıverildiğim ve her anlamda darmadağın olduğum bir dönemde düğün davetiyesi geldi İsa’nın. Davetiyenin içine de benim bir şiirimi basmıştı. O koşullarda gidemedim, ama uzun yıllar dostluğumuz , iletişimimiz sürdü. Bana ’’ozanım’’derdi hep. Oğlunun adını da ’’ozan’’ koydu. Şimdi Muğla’nın Datça ilçesinin girişinde oto tamir atölyesi ve kitaplarla kurulu bir dünyası var onun. Yolunuz düştüğünde ’’Ozan oto tamir ve bakım!! atölyesinde, tulumuyla ya da otonun altında onarım yaparken ya da çalışanlarıyla birlikte kitap dergi okurken bulabilirsiniz onu... bu yazı Yılmaz Odabaşı’nın Eylül DEFTERLERİ adlı kitabından alınmıştır. sizlerle paylaşmak istedim. Bir merhabayla insanın hayatının nasıl değişeceğini
Yılmaz Odabaşı’na
Siste kalabalıklarla atıldın hayata Bir talan iklimine düştü şarkın Feride’ye aşık oldun günün birinde Şeho’yla tütün sardın geceleri Kendin gibi yurtsuzdu şiirlerin Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölümle yüzleştin Aynı göğün ezgisinde Abdülselam aşksızdı Ve kitapsız, kendini bilmez biri olan Her ömrü kendi gençliğinden vurdun Çocuklar ve adresler sormazdı kül aşklarını Hüznüne selam durup bir şafak vakti Bütün kanamalar umuttan deyip Batman Garı’ndan aldın cehennem biletini Düş ve yaşamın koynunda Hayat gül kokulu bir sağanaktı yine Günlerin çarmıhında Aşk bize küstü usta Çalınmış bir mahşer için ahvali söylerken Şafak Keya’ da çıplaktı Ne konuştun sessizlik oldu Ne de gittin ayrılık Şavkı sularda bir dolunayken ey hayat Aşkı tek kişilik yaşadın Buğulu atlasında kuşlar uzaktı sonra Beyaz şarkıları almadın hayat bilgisi notlarına Sakladın yamalarını kalbinin Kendine sarıldın İsa İnan |
Hayat gül kokulu bir sağanaktı yine
Günlerin çarmıhında
Aşk bize küstü usta
aşk bize küstü usta
yaşar körelmiş iç sesimde
mor çiçekler açar gizlice
baharım yangın yeri be usta
demek geldi içimden ama ben bu şiirde sizden aldığım dizeler beni ağlattı be usta..
aşk bize küstü..
iznin ile bu dize ile bir şiir yazacagım.....
sevgim deniz