Dar geçitgüz makasıyla budandı bağım sinesine serpilen derdine küskün, gün kanadı perdelerini çekince gök, gözlerimi saran buğu yıkıldıkça büyüyen içimdeki bu efsunlu dağ arzın tufanına kapılan turnalar yaremin hangi telinden tutar da uçar çelikten maske misali yüzü süsleyen gamze sorgusundan vazgeçtiğim hayatın dişli hicran mahzeninde boğuluşum kavurursa da merhemi-gül sevda ininde öten bülbül bir elin sesi mi olur, hışırtısı solgun benizde kesik susku can hasbıhalinde hasret kar içinde uyanan nar kıymetsiz zulam çekerken girdabına beni unutuşum bütün kardeşlerimi annemi de babam babam nida içimdeki kuyular kadar öldüğüm düştüğüm zift denizinde kırıldığım kaç mil mavi kazası olmaz zifir kaderin öldüm de çözülmedi dilim biterken zakkum üzerinde zulm kor elasında yandığım gözlerin riyakar çarkta pürtelaş kayboluşu silik resimlerde buğusu silinmeyen çerçeveler kaldı bağrıma dar geçit örülen altın kafeste uzadı sarmaşıklar ve şiir bulaşığıdır kirlenen imgelerimin öldüm, budaksız öldüm de sorulmadı mevalim eylül… Sude Nur Haylazca |
Sevgi ve saygılarımla.