göç zamanısığdıramazdım seni büsbütün almak isterdim tüm hücrelerime... alıp saklasam derdim içerime -en uzağımdayken bile öylesi yakındın bende- ellerin kıvılcım olsa alev alırdım gözlerinin bulut baksa yağmur yağardım... en soğuk ikliminde bile böylesi titrerdim üzerine kuyruğu dik sokak kedisi hallerimle... oysa ev kedisi düşlerdin kucağında sıcacık sahibine alışık az biraz da şımarık merhamet yahut iyelik niyetiyle uzanınca ellerin tırmalardım her seferinde... -aşkın sadakası tebaası olmazdı acımak aşka sığmazdı- bir tek şefkat törpüleyebilirdi tırnaklarımı ... beklentiler gerçeklere sığmadı elbet zamanın hakimliğine başvurduk en nihayet ki aslında bilirdik zaman illa kalem kırardı yaftayı da hasret diye asardı yine bilirdik ki aslında her vuslat yarımdı yarım bir aşkın görülmemiş hesabı gel dediğinde getirdiğim/ birikmiş alacaklarımdı sadece... -kalem kalem merhem ettim zamanın giyotinine gönderdiğin benliğime- ... şimdi el ele bir uçurum taşıyoruz seninle ve bana her dokunduğunda geç kalmış ellerinle katar katar trenler göçüyor içimden ve her seferinde /sevişirken aslına kıydığın gölgemle terin buz kesiyor tenimde gözlerine baka baka gidiyorum puslu bulutlar asarak kirpiklerine... |
zaman illa kalem kırardı
yaftayı da hasret diye asardı
...
Ve yalnızlıktı cezası...
Çok güzel.
Saygılarımla.