Beni Dışarıda Bırakma
Beni Dışarıda Bırakma
göl yüzlüm biraz kıpırda tutunacak ince bir dal bulayım umarsız dalgalarında ömür hançeri dalamadan göğsümü seni öpmek eminim soğuk suların düşüncesiz uğultusuyla yepyeni bir hayata doğmaktır bak başucumuzda iniltisi aşk doğurganlığının ikimizde nefes nefese koşmalara gebe iki amok koşucusu menzilimizde birbirimiz unuttuk ölmeyi azrail neylesin düşlerimizin sonu yok bitmez yazlarımız bir yanmayı öğrendik böyle ayrıyken bedenlerimiz bir de kavga etmeyi ıhlamur kekresi akşamların sabaha ihanetiyle göl yüzlüm sandalım takıldı saçlarına beni çek kollarına yemyeşil bir musonla yıkansın yüzün kıyılarını sarsın el değmemiş ormanlarım beni dışarıda bırakma sularında kaybolmak gözlerimi seninle kapamak istiyorum çırpındıkça içine gömülen ömrüm olsun etlerim lime lime çürüsün balık sürüleri yok etsin bedenimi çamurların gözlerimi oysun karanlık senin karanlığınsa kabulüm zehirli tadıma baksın dilin damağın başın dönsün istiyorum göl yüzlüm içmek istiyorum bakışlarını yakamozların dudaklarımı parçalasın kanım damlasın durgun sularına ayva tüylerinde ağır ağır uğunmak istiyorum başka hiç kimse can çekişmesin sularının tek fanisiyim senin içinlerinle senin için bitecek bir şeyi kalmayan tek balık sürüsü beni dışarıda bırakma hayatım sen ol sularını acıtsın rüyalarım sokuldum ömrüme yakışmana koyu kahve rengi gözlerinle ağaçların beklediği kimsenin bilmediği kalbi kırık kayalara öpücükler bırakan bir yel sürgünlüğü bu biliyorum kendimi aştığım yerde önümde duruyor seni de aşmak aşkı da aşmak kar dolu göğsümle göç yangınlarına tutunarak uzun bir yol boyunca ’biz yaranmadık hiç bir mevsime kar kızılında da özledik mavinin her tonunu kınsız el değmemiş coşkulu göl yüzlüm gel sendeki kendime sendeyim sendelemede sensiz beni dışarıda bırakma sensizliktir asıl esareti özgürlüğün bir senin yanında ağır değil akşam kuşlukları ve içine kapanık mor hareli yorgun ufuklar’ göl yüzlüm sana yazılmıştı şimdi sen de oku: ben karşı sokağınım senin yağmurla iyi geçinen bana bakın eyyyy çocukların ete kemiğe büründürdüğü penceresi yola yakın evlerin sarı ışıkları üzerimde lekeniz kaldı göz göz kenar mahalle huzuru akşam olmaya yakınların ekmek ve tuz dolu aşkınlığınca balkonlar uyku saati geçmiş kuşları mı besliyor odalar ter kokulu bebek mırıltıları arsızlaşan o sonsuz arzu:hayatta kalmaya çalışmak herşey bizim için birisi açık kalmış ışığı söndürme derdinde olmak kadar doğal seni sevmek ne olursa olsun kumral göğünü benimle paylaş peynirim ekmeğim ol ses et nefes kokunla kapımı açışlarıma yoksulluk bastırsın aldırma çözeriz nar bakışlım çocuklar süt içemezler her zaman ve her yerde ama gülerler hep üzülme beni dışarı bırakma beni dışarıda bırakma özgürlüğümsün ceplerim kabak çekirdekleriyle dolu seninle paylaşmak farklı çok şey beklememeyi sev beni insan kokulu çamaşır sepetimden aldığım bu emeği kat ellerinin aydınlık bahçelenişine ikimizde sev beni ikimizi sev hiçbir sevmek yetmesin bize daha çok sev daha çok öpeyim kalbimdeki kırık bakışını Kağan İşçen |