SİSLERLE YÜRÜYEN KADIN
Her sabah, aynı yerde aynı saatte
Etekleri düşman dul bir kadın Gözleri otobüs olur telaşlı durakta. Bir kuyruk, bir kuyruk ki ne kuyruk! O hep ön sıradadır hep tek başına. Sabahı sislerle karşılar meçhul kadın. Saatin kaç olduğunu bilmeden Yürür, hiç durmadan yürür bozuk yollarda Uzaklarda dolanıp durur bir gezegen. Uyuyan gözlerden fışkırıp, ürkek unutuşlarla Sırılsıklamdır seçkin düşleri, belki üçüncü şafakta. Belki de bir ölünün resimlerine bakar gibi, Uykulu çocuk yatağındadır aklı fikri. Bir gemi geçer boğulup giden umutlarından. Dumanı bulut, sesi çığlık rüzgârı Yerdeki, gökteki, ruhundaki aydınlık Yağlı çizgilerle süzülür perişan sabahlara. O, yorgun benizli bir kadındır bilirim. Yüreği üşüyen serçelerle titreşir. Elleri Ege haritası, korkuları sürgün Hanidir unutmuş olmalı kıvılcımları Oysa acı çektiğin sürece ilgisin. Bilmez misin ey kadın, neyin bedelisin? Yağmurdan geceye, geceden yağmura sızan Bir kafeinsiz kahve bile değilsin. Melendiz�in püskürttüğü lâvlarla yükselir, Erciyes, Hasan Dağı kadar uzak tutkuların Sen eteği düşman dul kadın, Öyle kaçmakta ustasın kömür karası gecenin içinden. Yıllara esir olmuş, nehirlerle savaşırken; Söyle, hiç yaşadın mı sen, bilemezsin. Öyleyse, git derim gidebildiğin kadar uzak baharlara Hüzünlerinden sıyrılıp çıkışlarla İhanetin olmadığı, kuşların susmadığı sislerden öte Güneş�in hiç batmadığı yerlere git. Git, yüreğinin götürdüğü yerlere doğru Gelecek vadeden şarkılara doğru� Git, ey sislerle yürüyen kadın. |