Ahu derdine zar
hay aklın közüne
nasılda körükledi gönül sözünü yılan hikâyesine dönerken hazalın ömrü bir masal anlattı gece bulayıp bulayıp kendi rengine güneşi sakladı yüzünden kendince bağlandı yarasının yarıklarına nazende dağlandı karasının arıklarında döndü yüzünü dolandı derdine saplandı kirpikleri aydınlıklar arasında sıkışmış karanlığa dağıtamadı mahşeri fırtına kor bulutları şeytanın kuyu kazdığı aklın kıvrımlarında yaşam ile ölüm arası kaygı ufukta yanan av ki pusuda kuyruk acısı kar benzinde har hasreti gözleri Kerbela çölü kadın merhameti doğurdu gözbebeğinin ufkundan usulca aranırken kendi yetimliğini kumlarda büyüdükçe büyüdü üzerinde karanlığın gölgesi kaybetti dil tadını söz kurşun kurşun söz dolmayan boşluğa çarparken ahunun dizleri ayazın heybetinden dımdızlak yalnızlık döküldü avuçlarına vicdanı çatladı yokluğun kazıttı sırma saçlarını sığamazken deli gömleğine figan küçüldü acısının hacmine inat çok gelmişken bir aşka bir de ömre ahtapotun kolları gibi çekildi içine damar damar sancı şahit saydı melekleri ufalanan yüreği yastığına düşen ay yüz(l)ü masumca boğdu hıçkırıkları şimdi; tuzlamış göğsündeki yarıkları maral ağuların salkım saçak döküldüğü bahçeden iki cihan arası yağmur döker gözleriyle kabrine ahu derdine (oldukça) zar gökten düşen üç damla kim ola ki bahtiyar 01_02_2009 16.00 Sude Nur Haylazca |