0
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
69
Okunma
Tabutun içine sadece bir beden sığdı,
Ama dünya, iki ruhu birden taşıyamadı.
Biri toprağa gömüldü,
Diğeri ise zamanın ve acının kıyısında,
Dünyaya sığmayan yalnızlığıyla kaldı.
Gidenle birlikte yavaş yavaş ölüyor kalan,
Her nefeste biraz daha eksiliyor,
Her susuşta biraz daha donuyor kalp.
Çünkü bazen,
Bir beden ölür ama aslında iki dünya yıkılır,
Birisi toprağa iner, diğeri geride kalanın içinde sessizce yanar.
Evden cenaze çıkarırken gördüm bunu,
Birinin mezara, diğerinin ise çaresizliğe sığmadığını…
Ve o an anladım ki,
Ölüm sadece gidenin işi değilmiş,
Kalanın da her gün biraz daha ölmesiymiş.
Kalan, gidenin izinde bir hayalet gibi dolaşır,
Sessizliğiyle çığlık atar iç dünyasında.
Her hatıra, her kelime bir hançer olur,
Ve yürek, artık eskisi gibi atmaz, titrer yalnızlığın soğuk rüzgarında.
Dünya küçülür, anlam kaybolur,
Bir kişi eksildiğinde, iki kişi kaybolur aslında.
Çünkü yitik olan sadece beden değil,
Umudun, geleceğin ve hayallerin ta kendisidir.
Tabutun kapağı kapanırken,
Kalanın ruhu açılır derin bir boşluğa,
Ve o boşluk, hiçbir kelimenin dolduramadığı,
Hiçbir zaman geçmeyen,
Sonsuz bir karanlıktır artık.
Ölüm; sadece bedenin değil,
Sevginin, yaşanmışlığın, paylaşılan her anın da vedasıdır.
Ve o veda, bazen en acı olanıdır;
Gidenin ardından kalanların yavaş yavaş erimesidir.
Biliyorum, her gece bir parça daha ölüyorsun,
Ama bil ki, gidenin izi hep seninle,
Ve yaşamak;
Belki de o izle, o acıyla devam etmek demektir…
Yaşam artık bir gölge oyununa döner,
Renkler soluk, sesler uzak, dokunuşlar buz kesmiş.
Kalan, kendi içinde kaybolur,
Bir yanda umut, diğer yanda sonsuz bir hasret…
Gidenin yokluğu, en derin yara olur,
Bazen suskunluk, bazen gözyaşı,
Ve bazen kelimelerin bile yetmediği bir boşluk.
Dünyaya sığmayan o ruh,
Kalanın kalbinde bir fırtına gibi eser,
Her an hatırlatır, her nefeste yankılanır.
Cenazenin ardında sessiz bir çığlık kalır,
Sadece bir beden sığdı tabuta,
Ama iki hayat paramparça oldu;
Bir parça toprağın altında,
Bir parça ise kalbin derinliklerinde,
Ölüme rağmen yaşamaya mahkum…
Ve o yaşam, en ağır ceza olur insana,
Çünkü giden bir daha dönmez,
Kalan ise her gün biraz daha eksilir,
Sessizce, usul usul, kaybolur kendi içinde…
Karanlık çökerken odalara,
Sessizlik daha da derinleşir,
Ve her köşe, her anı,
Gidenin yokluğuyla yankılanır.
Kalanın gözlerinde biriken yaşlar,
Gizli bir nehir gibi akar,
Kimse görmez, kimse bilmez,
Çünkü acı çoğu zaman sessizdir, gizlidir.
Dünyaya sığmayan o ruh,
Bir gölge gibi peşinden gelir,
Ne tam huzur ne tam ayrılık vardır artık,
Sadece yarım kalan bir hayatın ağırlığı…
Toprağa sığan beden,
Ama sığmayan sevgi ve anılar,
Kalanın omuzlarında ağır bir yük,
Sırtında taşıdığı görünmez bir mezar gibi.
En acısı,
Gidenin gidişiyle başlayan ölüm,
Kalanın içinde yavaş yavaş devam eden bir direniştir,
Her gün biraz daha eriyen,
Ama asla tamamen yok olmayan bir yangın…
İşte o an,
Kalan anlar ki ölüm, sadece bir son değil,
Bir başlangıçtır sessizliğin içinde,
Kırık dökük umutların, unutulmaz acıların,
Ve bitmek bilmeyen bir özlemin…
Giden, toprağın koynunda huzur bulur belki,
Ama kalan, her nefeste yeniden ölür,
Çünkü yürek,
Bir tabuta sığmayacak kadar geniştir;
Bir dünyaya sığmayacak kadar yalnız.
Ve o yalnızlıkta,
Kalanlar ölür, yaşar, yanar ve bekler…
Belki bir gün,
Gidenin götürdüğü o parçayı yeniden bulmak için,
Ama biliyorlar ki,
Bazı boşluklar,
Hiçbir zaman dolmaz.
5.0
100% (3)