0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
15
Okunma
Acının bir tarifi olmaz; hele bir anneyseniz, o acının hiç tarifi yoktur. Ne cümleye sığar, ne zamana… İçinde taşınır, her nefeste yeniden ağırlaşır.
Anne olmak, kalbinin bir parçasını dışarıda yaşamaya razı olmaktır. Ve o parça eksildiğinde, dünya yerinde durur ama anne duramaz. Gülüyorsan bile yarımdır; susuyorsan feryattır. Kimse görmez ama o yer, her gün yeniden yanar.
Bir anne sabaha uyanır ama içindeki gece bitmez. Gün doğar, hayat devam eder derler; oysa annenin içinde zaman, evladının gittiği yerde durmuştur.
Herkes “sabret” der. Kimse sabrın kaç kilo geldiğini bilmez. Göğsünde taşıdığın yükü görmezler; nefes alırken canının nasıl acıdığını da bilmezler.
Bir anne kalabalıkta yalnızdır artık. Evladının adını duymaktan korkar; susulunca daha çok yanar. Anılar dokunur, sessizlik kanatır. Ve en çok geceler sınar anneliği; kimsenin duymadığı dualar, kimsenin silmediği gözyaşları vardır orada.
Bir anne artık eskisi gibi bakamaz hayata. Gördüğü her çocuk, içinden bir parçayı daha koparır; her gülüş, kalbine saplanan sessiz bir bıçak olur. “Keşke”ler çoğalır, “ya olsaydı”lar geceleri uykusuz bırakır.
Kimse bilmez; annenin kalbi ikiye bölünmüştür: biri hâlâ yaşayanlar için atar, diğeri toprağın altında yatan evladının başında bekler. Gitmez oradan… Gitmesi de mümkün değildir zaten.
Bir anne güçlü görünür. Çünkü düşerse, geride kalanlar da düşer. Ama bu güç bir zafer değildir; bir mecburiyettir. Ayakta kalmak, yaşamak istediği için değil, daha fazla can yanmasın diyedir.
Bir anne için mezar uzak değildir artık; yolunu ezbere bilir kalbi. Ayakları başka yere gider belki ama yüreği hep aynı toprağın başındadır. Orada konuşur evladıyla, orada susar, orada çöker ama kimse görmez.
Bayramlar geçer, takvim yaprakları koparılır; annenin içindeki tarih hep aynı günde asılı kalır. Herkes büyür, değişir, unutur… Anne unutmaz. Unutmak, ihanettir ona göre.
Bir anne, evladının adını yüksek sesle söyleyemez bazen; boğazına düğümlenir, nefesi yarıda kalır. Ama kalbi, o ismi her an fısıldar.
Bu acı artık bağırmaz. Sessizdir. Sessiz olduğu için daha ağırdır. Anne bilir: Bu acı bir gün bitmeyecek. Zaman iyileştirmeyecek; sadece susturmayı öğretecek. Kalp her gün biraz daha kanayacak ama ses çıkarmayacaktır.
Anne gülerse, içinden bir şeyler daha ölür. Anne susarsa, bir evlat adı daha düşer yüreğine. Ve kimse tam olarak anlayamaz; çünkü bu acı anlatılmaz, sadece taşınır.
Bir anne için hayat, evladından sonra bir zorunluluktur artık. Nefes alır, çünkü almak zorundadır. Yaşar, çünkü ölmek evladını geri getirmez.
Ve anne bu dünyadan giderken bile şunu söyleyecektir: “Ben senden önce yaşamadım ki, senden sonra yaşayabileyim.”
Bir anne evladını toprağa verdiği gün ölmez. Asıl ölüm, o günden sonra her gün biraz daha eksilerek yaşamaya devam etmektir. Ve bu acı, annesinin kalbinde ölene kadar değil, sonsuzluğa kadar taşınır.
Bir anne için sabah olmaz. Gün doğsa da, ışık evladının yokluğuna değmez. Anne yaşar denir; oysa o, evladının ardından hayatı değil, acıyı sürdürür.