14
Yorum
38
Beğeni
0,0
Puan
505
Okunma
Duman toz;
Şehrin soluğu çarpar kendine.
Çamur kıvrımında huysuz zaman,
Kuyularda susar ıssızlık.
Tan gibi doğrul,
Ayazda sevdaya duran.
Asuman kanatlarında dağınık kuşlar,
Çığlık yine mecnun.
Ey bozkırda eğik akşamın alnı;
Ağrımış bir siyahın ayaz gülü,
Yüzümde rüzgârdan kalma düş lekesi...
Kaç tren geçti gözlerimden,
Kaç bahar söküldü sulara, bilmem.
Avuçlarında efsunlu narın har moru,
Gecenin azade lav’ı, güverteli.
Biliyorum ayrılıkları
Ve ürken durakları dilimin.
Bir neva kıyısında kıpırtısız ömrün.
Kan karanlığı dünyanın, buz tırnaklarında;
Yıkanır topuk, siyah ve öncesiyle.
Bir sessizlik iner
İnce, beyaz.
Boşluğun kırmızısına giydirilen düş atı...
Bir aynayla yolları,
Kendimi tanımaktayım.
Kanat incisi tekrarları,
Martı melekleriyle...
Her takvim iliğime,
Belki iklimi işler.
Yüzümü nehrine vururum.
Şeb çökerken, ince pullar saklar kıyının sırlarını;
İnce ince saklar.
Efsunlu suların altında bir şarkı susar geceye.
Duygular döner, biçimlenir zaman.
Bir yerdeyiz, karanlığı devrederken
Kim var ki kalacak dünyaya?
Olduğum kadar tohum bırakılır sandığa;
Uçurtmalı tepeleri gökyüzünün.
Yol soluğu, çadırlı rüzgârların...
Fısıltılar, yanık sabır bezesinde;
Yeni açmış bir uçurum papatyası.
Bulutlar, bir ağızlık tesbihime düşmüş.
Ne varsa, cümlesi tecellide
Amenna.
Bu suskunluk beni,
Bu suskunluk kimseyi.
Bir şiirin notasına gölgeler bırakıyorum:
Kahvemsi üşümeler...
Hele yokla menzile varan adımları,
Bahçeleri...
Toprağın teninde duvaklı bir güzellik
Bir ay yalnızlığı
....