13
Yorum
46
Beğeni
5,0
Puan
773
Okunma

Bir sırrın hüznüyle aydınlanan zambağın ülkesindeyim
Vahşi kanat çırpışın ıssız yalnızlığı ruhumun geçitlerinde
Ayak sürümelerimin en bitkin soru soruşlarını
Kuşların salınışına teslim ettim
Karanlığın
Beline bağladığım ışık sızıntısı
En ürkeklerin cebine bir tutam mavi salar
Göğü bu kadar hor görme
Konduğun siyahın yerine vurulmadı mı bir kuş
Hasta düşmüş hasretin bir haber bıraktığı çehrem
Soğuk ve ışıksız bir zamanın yapraklarını
Bir gün bile sulamadı yağmurlardan sonraki gülüşüm
Karnı burnunda bir gecenin doğumuna hicret eder
Uluyan memleketlerin
Girdabına çemkirememiş mahzunlar gibiydim
Sukut var
Süslü faniliğin cazibesine filizlenmiş ruhsuzların vatanında
Elleri kaplayan bir mevsimin kış saydığını görmezken
Üşüyen bir lambanın söndüğünü görmezken
Kara bir pes ediş
Gri bir ölümün beyazı seçen kaşıntısı var öykünmem de
Sesine pelesenk olmuş son vahşetin kansızlığı
Damarlarımdan püskürtürken bir anlamsız terk edişi
Hüsranı olamadım bir istilanın topraklı yollarında
Kaybımız büyük olsa
Yenildik diyebilirdim
Çıkmadık mahzenden dirilten bir varoluşun savaşına
Ölüm diye atlayamadık
Bu gün diyorum beni alsan
Çeksen perdelerini gözü dönmüşler diyarının
vahşi seyyahların patika önlerine
Altından ayırsan iki toprağın hırçınlığını
Konuşa durduk
Gönle bir aşksızlık ekmişler ki
Sormayasın
Herkesin terk ettiği bir yerdeyim
Kimse nehrin muhacir dudaklarına yürüyemiyor
Zaman topraktan heykele göç etmiş
İç çekmiş üflediği uçurumun son çiçeği
Tarihi bohçasına yükleyen cücenin intikamı sırtım
Heybetini gürültülü gecenin uykusuna satmış tüccarın
Son kalesine mızrak atmış çaresizliğin bedelini ödüyor mu?
Hissizliğimiz…
5.0
100% (18)