0
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
133
Okunma
“Güneşin Eşiği”
Şehrin gri binaları arasında yürürken, Avamir gökyüzüne baktı. Bugün başka günlerden farklıydı; güneş, sokakların üzerinde eşit bir sıcaklıkla süzülüyordu. Daha önce hep fark etmişti: bazı çatıların sarısı parıldar, bazıları solgun kalırdı. Ama bugün, güneş herkese aynı değeri veriyordu.
Bir parkta durdu, etrafındaki insanların yüzlerine bakarak fark etti: kimisi beklediğiyle buluşmuş, kimisi hakkıyla bir anın tadını çıkarıyordu. Rüzgâr hafifçe esiyor, yaprakları aynı ritimde sallıyordu. Avamir’in içi, uzun zamandır hissetmediği bir huzurla doldu. Hiç kimse başkasının gölgesinde yaşamıyor, hiç kimse eksik kalmıyordu.
Kendi yüreğinde de bir dinginlik hissetti: artık kıskançlık, öfke veya pişmanlık taşımıyordu. Işık ve karanlık dengedeydi; fazlası yoktu, eksiği yoktu. Herkes kendi anında, kendi ışığında vardı. Avamir, bir banka oturup gözlerini kapattı. Güneşin eşitliği, insanlara bir adalet duygusu kadar yalın ve gerçek geliyordu.
O gün, şehirde herkes kendi gölgesinde yürüdü. Ve Avamir, hiç kimseyi eksik görmeden, kendisiyle barışık bir şekilde güneşi izledi.
Bir gün o güneş
her çatıya aynı düşecek...
Kiminin sarısına,
kiminin solgununa.
Ne bir ev fazla aydınlık,
ne biri eksik kalacak.
Işık yürürken toprağa,
ayrım bilmeyi unutacak.
Kimi beklediğiyle kavuşacak,
kimi hakkıyla buluşacak.
Ve rüzgâr bile
aynı yönden esecek.
O zaman...
kimse başkasının gölgesinde yaşamayacak.
Ne bir fazlası olacak ışığın,
Ne bir eksiği karanlığın.