0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
72
Okunma

Bir vakitler gök daha mavi, umut daha serindi,
Her çocuk gülüşünde bir ülke büyürdü sessizce.
Sonra bir rüzgâr esti;
Dağıldı saçak altındaki huzur,
Savruldu yılların emeği,
Kayboldu yolumuz kendi evimizin eşiğinde...
Dedik ki: “Bu yük bizim değil, bu acı fazla!”
Omuz omuza yürüdük meydanlara,
Bir adalet aradık;
Ne gökte vardı, ne yerde.
Her kapı yüzümüze kapandı,
Her söz bir iğne gibi battı avuçlarımıza...
Geçmişi onarmak isterken
Gelecek çatladı avuçlarımızda.
Toprağa eğildik, “bereket” dedik,
Toprak suskun, gök küskün, yağmur yılı unuttu.
Bir zamanlar umudu eken eller,
Şimdi susuz tarlalarda kendi gölgeleriyle yoruldu.
Birileri gemilerini gece gündüz yüzdürürken
Biz kayıklarımızı bile batırmamak için çırpındık.
Deryalar maskara oldu;
Sular çekildi, kıyılar taşa döndü,
Kaptan kendini kurtardı,
Yolcu karanlığa mahkûm edildi...
Kurala göre oynayın dediler,
Kuralı yazan onlar, oyunu kaybeden hep biz.
Sahne ışıkları yandı,
Biz figürandık zaten, rolümüz bile verilmemişti.
Oyun bittiğinde kimse alkışlamadı;
Çünkü seyirciler de çoktan salondan çıkmıştı ...
Dilimizi anlamadılar, sözümüze kulak vermediler,
Bir yurdun sesini üç kuruşa pazara çıkardılar.
“Sabrımız mı eksik, gücümüz mü?” diye sorduk,
Cevap yoktu.
Tezgahtaki ip koptu,
Dokunan nakışlar omzumuzda bir ağırlık gibi kaldı...
Öze inelim dedik,
Kabuğu soyalım da gerçeğe varalım.
Göz göze durduk bir zaman, gönül gönüle.
Sonra bir bakış söndü,
Bir adım geri atıldı,
İnsan dediğin kırılınca sesi çıkmaz;
Yalnızca içte büyük bir ses yankılanır, “Bitti.”
Zirve dedik, tırmanalım.
Ama dağ taş değilmiş artık;
Gölgeymiş, sismiş,
Kökü olmayan bir tufanmış.
Yokuş dedik, mücadele dedik,
Meğer yol denen şey çoktan kısalmış,
Ayağımızın altından çekilmiş...
Ateşe atıldık, pişelim diye değil,
Belki biraz ışık görürüz diye.
Ama ateş buz tuttu,
Köz sandığımız kül,
Isınmak isterken üşüdük,
Yandık sanırken donduk...
Şimdi zamanın aynası karşımızda çatlak,
Her çizikte bir anının,
Her kırıkta bir sabrın izi.
Ve anlıyoruz ki:
Umut bazen bir çocuğun gülüşünde,
Bazen bir annenin duasında,
Bazen de kendi yorgun kalbimizin kıyısında yatarmış...
Biz yine yürürüz…
Çünkü yürümek, pes etmemek için değil,
Hayatta kalmak için bazen mecburiyettir.
Küllerin altından sesleri duydukça
Biliriz ki:
Bu toprak, üzerinde gezenlerden güçlüdür...
Ve bir gün, bir yerlerde
Yeni bir rüzgâr eser yeniden.
Gönlümüz kırık olsa da,
Hafızamız yorgun olsa da;
Doğruların izi kaybolmaz,
Haksızlığın ömrü uzun sürmez...
Biz yine kalkarız…
Çünkü bu toprak, düşenleri değil,
Kalkanları hep yüreğine yazdı...
Erol Kekeç/10.12.2025/Sancaktepe/İST